اَلْعَبْنُ [el-ʹabn] (ʹayn’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Cism haşin ve galîz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَبَنَ جِسْمُهُ عَبْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا غَلُظَ وَخَشُنَ
اَلْعُبُنُ [el-ʹubun] (zammeteynle) Etli cânlı yakışıklı güzel adamlara denir; yukâlu: رِجَالٌ عُبُنٌ أَيْ سِمَانٌ مِلَاحٌ Şârih der ki zâhiren müfredi أَعْبَنُ [aʹben]dir.
اَلْعَبَنُّ [el-ʹabenn] (fethateynle ve nûn’un teşdîdiyle) ve
اَلْعَبَنَّى [el-ʹabennâ] (elif-i maksûre ile) İri ve cüsseli olan kerkes kuşuna ve erkek deveye denir. Sânînin mü΄ennesinde عَبَنَّاةٌ [ʹabennât] ve cemʹinde عَبَنَّيَاتٌ [ʹabenneyât] denir.
اَلْعَبَنُّ [el-ʹabenn] (fethateynle ve nûn’un teşdîdiyle) Fermûde olan nesne; yukâlu: نَسْرٌ عَبَنٌّ Fermûde olan kerkes maʹnâsına ve جَمَلٌ عَبَنٌّ [cemelun ʹabennun] fermûde olan deve maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı