اَلْعَدِمُ [el-ʹadim] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Fakîr ve bî-nevâya denir; cemʹi عُدَمَاءُ [ʹudemâ΄] gelir, عُلَمَاءُ [ʹulemâ΄] vezninde; yukâlu: رَجُلٌ عَدِمٌ أَيْ فَقِيرٌ
اَلْعُدْمُ [el-ʹudm] (ʹayn’ın zammı ve zammeteynle) ve
اَلْعَدَمُ [el-ʹadem] (fethateynle) Yavı kılmak, fikdân maʹnâsınadır ve mâl fikdânında gâlib olmuştur. Ve fikdân gerek ibtidâ-yı emrden bulmamak ve gerek yok ve yavı kılmaktan eʹammdır; yukâlu: عَدِمَهُ عَدَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا فَقَدَهُ Ve bir nesneyi terk edip gitmek maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: مَا يَعْدِمُنِي هَذَا الْأَمْرُ أَيْ مَا يَعْدُونِي
اَلْعَدَمُ [el-ʹadem] (fethateynle) Bir nesneyi yavı kılmak; tekûlu: عَدِمْتُ الشَّيْءَ أَعْدَمُهُ عَدَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ بِمَعْنَى فَقَدْتُهُ عَلَى خِلَافِ الْقِيَاسِ لِأَنَّ الْقِيَاسَ فِي الْمَصْدَرِ الْمُتَعَدِّي سُكُونُ الْعَيْنِ Ve
عَدَمٌ [ʹadem] Fakr maʹnâsına dahi gelir.
اَلْعُدْمُ [el-ʹudm] (ʹayn’ın zammı ve dâl’ın sükûnuyla) Kezâlik fakr maʹnâsınadır, kaçan evveli mazmûm kılsan ʹaynü’l-fiʹli sâkin kılarsın, meftûh kıldığın vakti müteharrik kılarsın, جَحَدٌ [ceḩad]le جُحْدٌ [cuḩd] ve صَلَبٌ [ṡaleb] ile صُلْبٌ [ṡulb] ve رَشَدٌ [reşed]le رُشْدٌ [ruşd] ve حَزَنٌ [ḩazen] ile حُزْنٌ [ḩuzn] gibi. Ve bir nesneyi koyup gitmeğe dahi derler; yukâlu: مَا يَعْدَمُنِي هَذَا الْأَمْرُ أَيْ مَا يَعْدُونِي أَيْ يُجَاوِزُنِي
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı