el-ḵariḩ ~ اَلْقَرِحُ

Kamus-ı Muhit - القرح maddesi

اَلْقُرْحُ [el-ḵurḩ] (ḵâf’ın zammıyla) Yaralara denir ki zikr olundu. Ve قَرِيحَةٌ [ḵarîḩat] gibi kuyudan ibtidâ istinbât olunan suya denir. Ve her şey΄in evveline ve tâzesine ıtlâk olunur. Ve ayın evvelinden üç güne denir.

اَلْقُرُوحُ [el-ḵurûḩ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

اَلْقَرَحُ [el-ḵaraḩ] (فَرَحٌ [feraḩ] vezninde) Bütün tırnaklı dâbbe azısını yarıp قَارِحٌ [ḵâriḩ] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَحَ الْفَرَسُ قُرُوحًا وَقَرِحَ قَرَحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالرَّابِعِ إِذَا صَارَ قَارِحًا ʹAlâ-kavlin قُرُوحٌ [ḵurûḩ] ve قَرَحٌ [ḵaraḩ] dâbbe-i mezkûrenin dişleri bi’l-cümle bütün tamâm olmak yâhûd رَبَاعِيَةٌ [rebâʹiyet] dedikleri dişlerin öte yanında olan dişi düşürmek maʹnâsınadır. Ve رَبَاعِيَةٌ [rebâʹiyet] ön dişlerin ensesinde olan dört diştir ki onun ensesinde olan diş düştükten sonra yerinde azı dişi nâbit olur. Bunların mecmûʹunun merciʹi birdir.

اَلْقَرْحُ [el-ḵarḩ] (ḵâf’ın fethi ve zammıyla) Silâh makûlesinin dokunmasıyla bedene ʹârız olan yaraya denir. Müfredi قَرْحَةٌ [ḵarḩat]tır. ʹAlâ-kavlin ḵâf’ın fethiyle âsârına yaʹnî yaraya; ve zammıyla; ondan hâsıl olan derd ve eleme denir. Ve

قَرْحٌ [ḵarḩ] ve

قُرْحٌ [ḵurḩ] Bedende çıkan yaralara denir. Ve

قَرْحٌ [ḵarḩ] (ḵâf’ın fethiyle) Masdar olur; yaralamak maʹnâsına; yukâlu: قَرَحَهُ قَرْحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا جَرَحَهُ Ve bedende yaralar çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَرِحَ الرَّجُلُ قَرْحًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَرَجَتْ بِهِ الْقُرُوحُ Ve

قَرْحٌ [ḵarḩ] Bedende çıkan şol kabarcığa ve sivilceye denir ki fesâda varıp azıtmış ola. Ve şol uyuzluk ʹilletine denir ki pek şedîd olmakla ʹârız olduğu deve köşeklerini helâk eder ola. Ve

قَرْحٌ [ḵarḩ] Lagv ve bâtılı hakla mukâbele ve ibtâl eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur, niteki جَرْحٌ [cerḩ] dahi bu maʹnâda müstaʹmeldir, kâdî’nin ibtâl-i şehâdet-i kâzibe eylediği gibi, gûyâ ki seyf-i hakla onu zahm-dâr eder; yukâlu: قَرَحَهُ بِالْحَقِّ إِذَا اسْتَقْبَلَهُ بِهِ Ve su olmayan mahalde kuyu kazmak maʹnâsına istiʹmâl olunur ki arzı beyhûde mecrûh eder; yukâlu: قَرَحَ بِئْرًا إِذَا حَفَرَهَا فِي مَوْضِعٍ لاَ يُوجَدُ فِيهِ الْمَاءُ

Vankulu Lugatı - القرح maddesi

اَلْقَرِحُ [el-ḵariḩ] (ḵâf’ın fethi ve râ’nın kesriyle) Çıbanlar çıkaran kimse.

اَلْقُرَّحُ [el-ḵurraḩ] (ḵâf’ın zammı ve râ’nın teşdîdiyle) قَارِحٌ [ḵâriḩ]in cemʹi, dişleri tamâm bitmiş atlar maʹnâsına.

اَلْقُرْحُ [el-ḵurḩ] (ḵâf’ın zammıyla) قَرْحٌ [ḵarḩ]ta lügattır, mislu: ضُعْف [ḋuʹf] ve ضَعْف [ḋaʹf] [ Ve] وَأَمَّا الْقُرْحُ الْوَاقِعُ فِي بَعْضِ الْأَشْعَارِ وَهُوَ قَوْلُهُ “حُبِسْنَ فِي قُرْحٍ وَفِي دَارَاتِهَا” فَهُوَ اسْمُ وَادِي الْقُرَى

اَلْقَرَحُ [el-ḵaraḩ] (fethateynle) Çıbanlar çıkarmak; yukâlu: قَرِحَ جِلْدُهُ يَقْرَحُ قَرَحًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَرَجَتْ بِهِ الْقُرُوحُ Ve

قَرَحٌ [ḵaraḩ] Atın alnı ak olmağa dahi derler. Kâle İbnu’l-Aʹrâbî مَا كَانَ الْفَرَسُ أَقْرَحَ وَلَقَدْ قَرِحَ يَقْرَحُ قَرَحًا Ve

قَرَحٌ [ḵaraḩ] Çiçekten ve gicikten beden hâlis olup aslâ mezbûrlardan bir nesne çıkarmamağa dahi derler ki lafz-ı قَرَحٌ [ḵaraḩ] maʹnâ-yı mezbûrda ismdir.

اَلْقَرْحُ [el-ḵarḩ] ve

اَلْقُرُوحُ [el-ḵurûḩ] (ḵâf’ın fethiyle evvelde ve zammeteynle sânîde) Cemʹdir. Ve

قَرْحٌ [ḵarḩ] (ḵâf’ın fethiyle) Yaralamağa dahi derler; yukâlu: قَرَحَهُ قَرْحًا إِذَا جَرَحَهُ جَرْحًا Ve

قَرْحٌ [ḵarḩ] Bir nesneyi hakla karşılamaktır; yukâlu: قَرَحَهُ بِالْحَقَّ قَرْحًا إِذَا اسْتَقْبَلَهُ بِهِ Ve

قُرُوحٌ [ḵurûḩ] Bütün tırnaklı davarın dişi tamâm bitmek. Ve bu beş senede tamâm olur; yukâlu: قَرَحَ الْحَافِرُ قُرُوحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve

قُرُوحٌ [ḵurûḩ] Nâkanın hamli zâhir olmağa dahi derler; yukâlu: قَرَحَتِ النَّاقَةُ قَرْحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا اسْتَبَانَ حَمْلُهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı