اَلْقَلِتُ [el-ḵalit] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Bu dahi kalîlü’l-lahm olan hılkî arık adama denir.
اَلْقَلْتُ [el-ḵalt] (ḵâf’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Dağlarda hılkî oyma çukura denir ki onda su irkilir. Ve kalîlü’l-lahm olan kimseye denir ki ince kesim ve çelimsiz taʹbîr olunur.
اَلْقَلَتُ [el-ḵalet] (تَعَبٌ [taʹab] vezninde) Helâk olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَلِتَ الرَّجُلُ قَلَتًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا هَلَكَ
اَلْقَلْتُ [el-ḵalt] (ḵâf’ın fethi ve lâm’ın iskânıyla) Dağda olan deliktir ki onda su cemʹ olur.
اَلْقَلَتُ [el-ḵalet] (fethateynle) Helâk maʹnâsınadır; tekûlu minhu: قَلِتَ يَقْلَتُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ يُقَالُ مَا انْفَلَتُوا وَلَكِنْ قَلِتُوا Yaʹnî “Halâs bulmadılar velâkin helâk oldular.” Ve إِنْفِلَاتٌ [infilât] fâ΄ ile halâsa derler. Ve kâle aʹrâbiyyûn: إِنَّ الْمُسَافِرَ وَمَالَهُ لَعَلَى قَلَتٍ إِلَّا مَا وَقَى اللهُ Yaʹnî “Mâl-ı müsâfirin helâkı mukarrerdir, meger ki Ḣudây taʹâlâ saklaya.”
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı