اَلْكَرِهُ [el-kerih] (خَجِلٌ [ḣacil] vezninde) ve
اَلْكَرِيهُ [el-kerîh] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Mekrûh maʹnâsınadır; yukâlu: أَمْرٌ كَرْهٌ وَكَرِهٌ وَكَرِيهٌ أَيْ مَكْرُوهٌ Ve
كَرِيهٌ [kerîh] Arslana ıtlâk olunur.
اَلْكَرْهُ [el-kerh] (kâf’ın fethi ve zammıyla) İbâ΄ ve meşakkat maʹnâsınadır ki nefse ibâ΄ ve imtinâʹ eylediği yaʹnî istemeyerek hoşlanmayarak hâricden ʹârız olan renc ve meşakkatten ʹibârettir ki zoraki taʹbîr olunur; yukâlu: قَامَ عَلَى كَرْهٍ وَكُرْهٍ أَيْ عَلَى إِبَاءٍ وَمَشَقَّةٍ Ve baʹzılar ʹindinde kâf’ın zammıyla bir kimse kendi nefsini cebr ve ikrâhla hoşlanmayarak mütehammil olduğu nesneye denir ve kâf’ın fethiyle gayrın teklîf ve cebriyle mütehammil olduğu nesneye denir.
اَلْكُرْهُ [el-kurh] (kâf’ın zammı ve râ’nın sükûnuyla) Meşakkat maʹnâsınadır, Ebû ʹUbeyde rivâyeti üzere; yukâlu: قُمْتُ عَلَى كُرْهٍ أَيْ عَلَى مَشَقَّةٍ
اَلْكَرْهُ [el-kerh] (kâf’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi ikrâhla etmek. Ve bu dahi Ebû ʹUbeyde rivâyeti üzeredir; yukâlu: فُلَانٌ أَقَامَنِي عَلَى كَرْهٍ إِذَا أَكْرَهَكَ عَلَيْهِ Ve Kisâ΄î’den Ebû ʹUbeyde rivâyet kılıp eyitti: Mezbûr كُرْهٌ [kurh]le كَرْهٌ [kerh]in beynin fark etmeyip ehadühümâ âharda lügattır der idi. Ve
كَرْهٌ [kerh] Başı berk olan deveye dahi derler, جَمَلٌ شَدِيدُ الرَّأْسِ maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı