اَلْكَلَّةُ [el-kellet] (kâf’ın fethiyle) Kesmez kör bıçağa denir; yukâlu: شَفْرَةٌ كَلَّةٌ أَيْ كَالَّةٌ
اَلْكُلَّتُ [el-kullet] (سُكَّرٌ [sukker] vezninde) فُلَّتٌ [fullet] kelimesine itbâʹ olur; bunlar da صُرَدٌ [ṡurad] vezninde dahi lügattir, niteki فُلَّتٌ [fullet] mâddesinde zikr olundu; yukâlu: فَرَسٌ فُلَّتٌ كُلَّتٌ أَيْ سَرِيعٌ
اَلْكِلَّةُ [el-killet] (kâf’ın kesriyle) ve
اَلْكَلَالَةُ [el-kelâlet] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) ve
اَلْكُلُولَةُ [el-kulûlet] ve
اَلْكُلُولُ [el-kulûl] (kâf’ların zammıyla) Yorulmak ve füru-mânde olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَلَّ الرَّجُلُ كَلًّا وَكِلَّةً وَكَلَالَةً وَكَلُولَةً وَكُلُولًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَعْيَا Ve bir adam veled ve vâlidsiz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَلَّ الرَّجُلُ إِذَا صَارَ كَلًّا أَيْ لَا وَلَدَ لَهُ وَلَا وَالِدَ Ve gözde hiddet-i basar olmayıp fersiz hîre olmak, kezâlik kılıç ve bıçak makûlesi kesmez, künd olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَلَّ الْبَصَرُ وَالسَّيْفُ وَغَيْرُهُ إِذَا لَمْ يَقْطَعْ ve kezâ yukâlu: كَلَّ لِسَانُهُ وَبَصَرُهُ إِذَا نَبَا وَلَمْ يُحَقِّقِ الْمَنْظُورَ
اَلْكِلَّةُ [el-killet] (kâf’ın kesriyle) Şol ince yerden olan perdedir ki onu ev gibi kılıp onunla sinekten sakınırlar.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı