el-kelâb ~ اَلْكَلاَبُ

Kamus-ı Muhit - الكلاب maddesi

اَلْكَلاَبُ [el-kelâb] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Bu dahi كَلْبٌ [kelb] gibi semerin ensesinde olan eğri demire denir.

اَلْكَالِبُ [el-kâlib] ve

اَلْكَلاَّبُ [el-kellâb] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Sâhibü’l-kilâb demektir. Bu münâsebetle zağarcı başıya ıtlâk olunur.

اَلْكَلُّوبُ [el-kellûb] (تَنُّورٌ [tennûr] vezninde) ve

اَلْكُلاَّبُ [el-kullâb] (رُمَّانٌ [rummân] vezninde) مِهْمَازٌ [mihmâz]a denir ki tahrîfle mahmız dedikleri sivri demirdir, bindikleri dâbbeyi dürtmek için çizmelerin ökçelerine üstüvâr ederler. At cânbâzlarının mihmâzları olmakla bîçâre hayvânı yıldırım gibi yürütürler.

اَلْكِلاَبُ [el-kilâb] (kâf’ın kesriyle) كَلْبٌ [kelb]in cemʹidir ki zikr olundu. Ve minhu’l-meselu: “اَلْكِلاَبُ عَلَى الْبَقَرِ” وَيُرْوَى “اَلْكِرَابُ عَلَى الْبَقَرِ” Pes كِلاَبٌ [kilâb] rivâyetine göre “Kelbleri bakar-ı vahşî üzere kışkırtıp salıver” demektir. Mesel-i mezbûr herkesi kendi hâli ve vazʹ ve sanʹatıyla terk ve tahliye eyle diyecek yerde îrâd olunur ki “Sanʹatından ve ülfetinden olmadığı işi teklîf eyleme, herkese bildiği kârı teklîf ve tefvîz kıl demek olur, meselâ ehl-i kalemi cenk ve kıtâle göndermek gibi. Kaldı ki اَلْكِلاَبُ [el-kilâb] yâhûd اَلْكِرَابُ [el-kirâb] kelimesi ibtidâ΄iyyet üzere merfûʹ olur ki اَلْكِلاَبُ أَوِ الْكِرَابُ مُفَوَّضَةٌ عَلَى الْبَقَرِ sebkinde olur. Ve mukadder أَرْسِلَ kelimesiyle mansûb olması dahi câ΄izdir. Meydânî’nin beyânına göre اَلْكِرَابُ عَلَى الْبَقَرِ rivâyetine göre كِرَابٌ [kirâb] tarlayı nadas etmeğe denmekle بَقَرٌ [baḵar]dan murâd çift öküzü olur. Herkesi kendi sanʹatıyla terk eyle maʹrizinde darb olunur. Ve اَلْكِلاَبُ [el-kilâb] rivâyetine göre بَقَرٌ [baḵar]dan murâd yaban öküzü olup kavm-i mezbûru birbirine igrâ ve tahrîş ve teslît eyle makâmında îrâd olunur.

Vankulu Lugatı - الكلاب maddesi

اَلْكُلَابُ [el-Kulâb] (kâf’ın zammı ve lâm’ın tahfîfiyle) Bir suyun ismidir.

اَلْكَلَّابُ [el-kellâb] (kâf’ın fethi ve lâm’ın teşdîdiyle) كِلَابٌ [kilâb] sâhibi olan.

اَلْكُلَّابُ [el-kullâb] (kâf’ın zammı ve lâm’ın teşdîdiyle) كَلُّوبٌ [kellûb] maʹnâsına. Ve sâhib-i Ṡurâḩ bu makâmda كَلُّوبٌ [kellûb] كُلَّابٌ [kullâb] erre yaʹni bıçkıdır demiştir, galat etmiştir, gâlibâ مِنْشَالٌ [minşâl]i lâm’la مِنْشَارٌ [minşâr] zann etmiştir.

اَلْأَكْلُبُ [el-eklub] (hemzenin fethi ve lâm’ın zammıyla) ve

اَلْكِلَابُ [el-kilâb] (kâf’ın kesriyle) ve

اَلْكَلِيبُ [el-kelîb] (kâf’ın fethi ve lâm’ın kesriyle) كَلْبٌ [kelb]in cemʹi velâkin كَلِيبٌ [kelîb] vezni cemʹ-i ʹazîzdir, mislu: عَبْد [ʹabd] [ve] عَبِيد [ʹabîd]

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı