اَلْمِرْحَلُ [el-mirḩal] (مِنْبَرٌ [minber] vezninde) Kavî ve tüvânâ erkek deveye denir.
اَلْمُرَحَّلُ [el-muraḩḩal] (مُعَظَّمٌ [muʹażżam] vezninde) Şol kumaşa ve nihâlîye denir ki onda pâlân sûretleri menkûş ola; yukâlu: بُرْدٌ مُرَحَّلٌ إِذَا كَانَتْ فِيهِ تَصَاوِيرُ رَحْلٍ Cevherî’nin bunu خَزٌّ [ḣazz] dedikleri su koyunu tiftiğinden mensûc olup مُعْلَمٌ [muʹlem] yaʹnî zincefli olan sûf izâr ile tefsîri ceyyid ve muvâfık değildir, zîrâ o cîm’le مُرَجَّلٌ [mureccel] kelimesinin tefsîridir. Kâle’ş-şârih fi’n-Nihâye ve minhu’l-hadîsu: “إِنَّ رَسُولَ اللهِ خَرَجَ ذَاتَ غَدَاةٍ وَعَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَحَّلٌ” قَالَ الْمُرَحَّلُ اَلَّذِي قَدْ نُقِشَ فِيهِ تَصَاوِيرُ الرِّحَالِ
اَلْمُرْحِلُ [el-murḩil] (mîm’in zammı ve râ’nın sükûnu ve ḩâ’nın kesriyle) Şol kimsedir ki onun çok göçe yarar develeri ola; yukâlu: رَجُلٌ مُرْحِلٌ إِذَا كَانَتْ لَهُ رَوَاحِلُ كَثِيرَةٌ كَمَا يُقَالُ مُعْرِبٌ إِذَا كَانَ لَهُ خَيْلٌ عِرَابٌ Ve خَيْلٌ عِرَابٌ [ḣaylun ʹirâb] ʹayn’ın kesriyle ʹArabî atlara derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı