جَنَّانٌ [Cennân] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Esâmîdendir: ʹAbdullâh b. Muḩammed b. el-Cennân muhaddistir. Ve Ebu’l-Velîd b. el-Cennân edîb ve mutasavvıftır.
اَلْجَنَانُ [el-cenân] (سَحَابٌ [seḩâb] vezinnde) Sevb ve libâsa ıtlâk olunur, vücûdu setr eylediği için. Ve geceye ıtlâk olunur yâhûd karanuluğa denir. Ve bir nesnenin içerisine denir ki göze görünmez; yukâlu: هُوَ فِي جَنَانِهِ أَيْ جَوْفِهِ Şârih der ki burada nüshalarda وَجَوْفُ مَا لَمْ تَرَ ʹibâretiyledir ki mer΄î olmayan şey΄in cevfi demek olur. Vasf-ı mezkûr ise جَوْفٌ [cevf]in mülâyimidir, meger مَا lafzı maʹrife-i ʹâmme iʹtibâriyle اَلشَّيْءُ maʹnâsına haml ile ve جَوْفُ الشَّيْءِ الَّذِي لَمْ تَرَ sebkinde ola ki ʹadem-i rü΄yet-i cevfin sıfatı olur yâhûd izâfetü’ş-şey΄ ilâ-sifatihi kabîline tekellüf oluna. Ve
جَنَانٌ [Cenân] Bir dağın adıdır. Ve harîm-i hâneye denir. Ve yüreğe ve kalbe, ʹalâ-kavlin mahall-i sırr olan gönüle denir; yukâlu: فُلَانٌ ضَعِيفُ الْجَنَانِ أَيِ الْقَلْبِ أَوْ هُوَ رَوْعُهُ Ve câna ıtlâk olunur, رُوحٌ [rûḩ] maʹnâsına; cemʹi أَجْنَانٌ [ecnân] gelir.
اَلْجَنُّ [el-cenn] (cîm’in fethi ve nûn’nun teşdîdiyle) ve
اَلْجُنُونُ [el-cunûn] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir nesneyi setr ve nihân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَنَّهُ اللَّيْلُ وَجَنَّ عَلَيْهِ جَنًّا وَجُنُونًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا سَتَرَهُ وَكُلُّ مَا سُتِرَ عَنْكَ فَقَدْ جُنَّ عَنْكَ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre جَنٌّ [cenn] mâddesi setr maʹnâsına mevzûʹ olup maʹânî-i sâ΄ire ondan münşaʹibdir. Ve
جَنٌّ [cenn] Rahimde cenîn mestûr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَنَّ الْجَنِينُ فِي الرَّحِمِ جَنًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا اسْتَتَرَ Ve
جَنٌّ [cenn] ve
جُنُونٌ [cunûn] Delirmek maʹnâsınadır ki ʹakl mestûr olur; yukâlu: جُنَّ الرَّجُلُ جَنًّا وَجُنُونًا عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا صَارَ مَجْنُونَا Ve
جِنٌّ [cinn] (cîm’in kesriyle) ve
جُنُونٌ [cunûn] ve
جِنَانٌ [cinân] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Gece muzlim olmak yâhûd karanu kavuşmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَنَّ اللَّيْلُ جِنًّا وَجُنُونًا وَجِنَانًا إِذَا أَظْلَمَ أَوِ اخْتَلَطَتْ ظُلْمَتُهُ ve yukâlu: وَارَاهُ جِنُّ اللَّيْلِ وَجُنُونُهُ وَجِنَانُهُ أَيْ ظُلْمَتُهُ أَوِ اخْتِلَاطُ ظُلْمَتِهِ Ve
جُنُونٌ [cunûn] Yerin otları bi’l-cümle çiçek açmak maʹnâsınadır; yukâlu: جُنَّتِ الْأَرْضُ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا أَخْرَجَتْ زَهْرَهَا وَنَوْرَهَا
اَلْجَنَانُ [el-cenân] (cîm’in fethi ile) Kalb, dil maʹnâsına. Ve
جِنَانٌ [cinân] Örtüye dahi derler; yukâlu: مَا عَلَيَّ جِنَانٌ إِلَّا مَا تَرَى Yaʹnî “Gördüğünden gayrı eğnimde libâsım yoktur.” Ve
جِنَانُ اللَّيْلِ [cinânu’l-leyl] Gecenin kararmasına dahi derler. Ve
جِنَانُ النَّاسِ [cinânu’n-nâs] Halktan bir cemâʹate dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı