el-ittibâʹ ~ اَلْإِتِّبَاعُ

Kamus-ı Muhit - الإتباع maddesi

اَلْإِتِّبَاعُ [el-ittibâʹ] (hemzenin ve tâ-yı müşeddedenin kesriyle) Tebaʹiyyet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: إِتَّبَعَهُ بِمَعْنَى تَبِعَهُ

اَلْإِتْبَاعُ [et-itbâʹ] (hemzenin kesriyle) Sebk ve takaddüm eden kimsenin ardından yetişmek maʹnâsınadır; tekûlu: أَتْبَعْتُهُمْ أَيْ تَبِعْتُهُمْ وَذَلِكَ إِذَا كَانُوا سَبَقُوكَ فَلَحِقْتَهُمْ Ve bu maʹnâda müteʹaddî olur; tekûlu: أَتْبَعْتُهُمْ غَيْرِي أَيْ أَلْحَقْتُهُ بِهِمْ Fe-mine’l-evveli kavluhu taʹâlâ: ﴿فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ﴾ أَيْ لَحِقَهُمْ أو كَادَ يَلْحَقُ ve kavlu’l-ʹArab: “أَتْبِعِ الْفَرَسَ لِجَامَهَا“ أَوِ النَّاقَةَ زِمَامَهَا أَوِ الدَّلْوَ رِشَاءَهَا يُضْرَبُ لِلْأَمْرِ بِاسْتِكْمَالِ الْمَعْرُوفِ Burada أَتْبِعْ emr sîgasıyladır, yaʹnî “Atı bir adama bahş eyledikte licâmını yâhûd nâkayı bahş eyledikte yularını ve kovayı bahş eyledikte ipini dahi bahş eyle.” Kelâm-ı mezbûr lutf ve ihsânı itmâm ve ikmâlle emr ve tergîb mahallinde îrâd olunur. İbtidâ onu Ḋirâr b. ʹAmr eḋ-Ḋabbî söylemiştir. Takrîr-i âtîden müstefâd olduğu üzere Ḋirâr’a ʹAmr b. Šaʹlebe söylemiştir. Zâhiren tugyân-ı kalem-i nâsihtir. Aslı budur ki Ḋirâr-ı mezbûr ʹAmr b. Šaʹlebe’nin kabîlesine şeb-hûn ve emvâl ve eşyâlarını nehb ve zerârî ve nisvânlarını seby edip götürmüştü. ʹAmr o esnâda sâ΄ir mahalde bulunmakla baʹde’l-vakʹa kabîleye gelip vâkıf-ı hâl oldukta ʹAmr’ın arkasına düşüp gitti. Hılâl-i râhta yetişip “Yâ Ḋirâr, benim ehl ve ʹayâlimi ve emvâlimi bana redd eyle!” diye istircâ΄ eylemekle ʹayâl ve mâlını kendisine iʹtâ eyledikten sonra câriyelerini dahi istiʹtâ eyledikte odalığını dahi redd edip lâkin Selmâ nâm kızını alıkoymakla ʹAmr o vaktte “يَا أَبَا قَبِيصَةَ أَتْبِعِ الْفَرَسَ لِجَامَهَا وَالنَّاقَةَ زِمَامَهَا وَالدَّلْوَ رِشَاءَهَا” dedi. Ve

إِتْبَاعٌ فِي الْكَلاَمِ [itbâʹ fi’l-kelâm] bir kelime ʹakibinde zikr olunan kelime-i mühmeleden ʹibârettir; حَسَنٌ بَسَنٌ gibi, tesmiye bi’l-masdardır. Ve

إِتْبَاعٌ [itbâʹ] Tâbi olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَتْبَعَهُ إِذَا تَبِعَهُ

Vankulu Lugatı - الإتباع maddesi

اَلْإِتِّبَاعُ [el-ittibâʹ] (hemzenin kesri ve tâ’nın kesri ve teşdîdiyle) Tâbiʹ olmak, bâb-ı إِفْتِعَالٌ [iftiʹâl]den olmak üzere.

اَلْإِتْبَاعُ [el-itbâʹ] (hemzenin kesri ve tâ’nın sükûnuyla) Tâbiʹ kılmak. Ve bir kimsenin ardından eriştirmek; yukâlu: أَتْبَعْتُهُ الشَّيْءَ فَتَبِعَهُ Ve tâbiʹ olmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَتْبَعْتُ الْقَوْمَ إِذَا كَانُوا قَدْ سَبَقُوكَ فَلَحِقْتَهُمْ Ve Aḣfeş eyitti: تَبِعْتُهُve أَتْبَعْتُهُ Bunların ikisi bir maʹnâyadır, رَدَفْتُهُ ve أَرْدَفْتُهُ bir maʹnâya olduğu gibi; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ﴾ (الصافات 10) ve minhu: اَلْإِتْبَاعُ فِي الْكَلَامِ Yaʹnî kelâmda bir lafzı bir lafza tebeʹiyyetle zikr etseler; حَسَنٌ بَسَنٌ [ḩasenun besenun] قَبِيحٌ شَقِيحٌ gibi, ona dahi إِتْبَاعٌ [itbâʹ] derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı