اَلْأَذْنُ [el-ežn] (hemzenin fethi ve žâl’ın sükûnuyla) Kulağa vurmak yâ dokunmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَذَنَهُ أَذْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَصَابَ أُذُنَهُ Ve kulak ağrımak maʹnâsınadır; yukâlu: أُذِنَ الرَّجُلُ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا اشْتَكَى أُذُنَهُ
اَلْأَذَنُّ [el-eženn] (fethateynle) Dâ΄imâ burnunun suyu akan adama denir; yukâlu: رَجُلٌ أَذَنُّ إِذَا كَانَ يَسِيلُ مَنْخِرَاهُ
اَلْأَذَنُ [el-ežen] (fethateynle) Bir hoş sözü hoşlanıp taʹaccüb ederek dinlemek ʹalâ-kavlin mutlakan dinlemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَذِنَ إِلَيْهِ وَأَذِنَ لَهُ أَذَنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا اسْتَمَعَ مُعْجِبًا أَوْ عَامٌّ Ve meşâmma taʹâmın râyihası gelmekle iştihâ ve ârzû kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَذِنَ لِرَائِحَةِ الطَّعَامِ إِذَا اشْتَهَاهُ
اَلْأُذْنُ [el-užn] (hemzenin zammıyla) ve
اَلْأُذُنُ [el-užun] (zammeteynle) Maʹrûftur ki kulağa denir. Ve bu mü΄ennestir; cemʹi آذَانٌ [âžân] gelir medd ile; ve tekûlu’l-ʹArab: لَبِسْتُ أُذُنَيَّ لَهُ أَيْ أَعْرَضْتُ عَنْهُ أَوْ تَغَافَلْتُ Yaʹnî “Ben kulaklarımı onun cihetinden örttüm” derler ki ondan iʹrâz ettim yâhûd tegâfül eyledim demekten kinâyedir; ve yukâlu: جَاءَ فُلَانٌ نَاشِرًا أُذُنَيْهِ أَيْ طَامِعًا Ve
أُذُنٌ [užun] Her nesnenin el ile yapışacak kabzasına ve kulpuna ıtlâk olunur; tekûlu: خُذْ مِنْ أُذُنِهِ أَيْ مَقْبِضِهِ ve yukâlu: أَخَذَ مِنْ أُذُنِ الْكُوزِ أَيْ عُرْوَتِهِ Ve
أُذُنٌ [Užun] Benû Bekr b. Kilâb yurdunda bir dağın adıdır. Ve sözü isgâ ve kabûl eden adama ıtlâk olunur ki söz esler ve söz dinler adam taʹbîr olunur; müfred ve cemʹi müsâvîdir; yukâlu: فُلَانٌ أُذُنٌ أَيْ مُسْتَمِعٌ قَابِلٌ لِمَا يُقَالُ لَهُ وَيُقَالُ هُمْ أُذُنٌ Ve
أُذُنَا الْقَلْبِ [užune’l-ḵalb] (tesniye bünyesiyle) Yüreğin yukarısında olan iki taraflı iki küçük nesneden ʹibârettir ki kulakları yerindedir. Ve
أُذُنٌ [Užun] yâhûd
اَلْأَذْنُ [el-ežn] (hemzenin fethi ve žâl’ın sükûnuyla) Kulağa vurmak; tekûlu: أَذَنْتُهُ إِذَا ضَرَبْتَ أُذُنَهُ
اَلْأَذَنُّ [el-eženn] (fethateynle ve nûn’un teşdîdiyle) Burnundan sümüğü akan kimse.
اَلْأَذَنُ [el-ežen] (fethateynle) İşitmek maʹnâsına; yukâlu: أَذِنَ لَهُ أَذَنًا إِذَا اسْتَمَعَ Ve fi’l-hadîsi “مَا أَذِنَ اللهُ لِشَيْءٍ كَأَذَنِهِ لِنَبِيٍّ يَتَغَنَّى بِالْقُرْآنِ” Ve baʹzı nüshada “كَأَذَنِهِ لِمَنْ يَتَغَنَّى بِالْقُرْآنِ” dahi vâkiʹ olmuştur.
اَلْأُذْنُ [el-užn] (hemzenin zammı ve žâl’ın sükûnu ile yâhûd zammeteynle) Kulak, gûş maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı