اَلْبَعِلَةُ [el-beʹilet] (فَرِحَةٌ [feriḩat] vezninde) Şol çolpa ve perîşân ʹavrete denir ki libâsı hüsn-i üslûbla yakıştıramayıp endâma uyduramaz ola; yukâlu: إِمْرَأَةٌ بَعِلَةٌ إِذَا كَانَتْ لَا تُحْسِنُ لُبْسَ الثِّيَابِ
اَلْبَعِلَةُ [el-beʹilet] (bâ’nın fethi ve ʹayn’ın kesriyle) Mütehayyir olan ʹavret.
اَلْبَعْلَةُ [el-baʹlet] (bâ’nın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Zevce. Pes ʹavrete بَعْلٌ [baʹl] ve بَعْلَةٌ [baʹlet] ıtlâk olunur, زَوْجٌ [zevc] ve زَوْجَةٌ [zevcet] ıtlâk olunduğu gibi. Ve
بَعْلٌ [baʹl] Zevc olmağa dahi derler; yukâlu: بَعَلَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا صَارَ بَعْلًا Ve
بَعْلٌ [baʹl] Sâhib maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَنْ بَعْلُ هَذِهِ النَّاقَةِ أَيْ مَنْ صَاحِبُهَا Ve
بَعْلٌ [baʹl] Şol hurmâ ağacına dahi derler ki kökü yerden su içe, onu sormaksızın. Ve Ebû ʹAmr eyitti: بَعْلٌ [baʹl] ve عَذْيٌ [ʹažy] ikisi birdir ki o mâ΄-i semâyla suvarılandır. Ve Aṡmaʹî eyitti: عَذْيٌ [ʹažy] mâ΄-i semâyla suvarılan ve بَعْلٌ [baʹl] kendi kökünden suvarılandır, onu kime suvarmaksızın ve mâ΄-i semâyla suvarılmaksızın. Ve fi’l-hadîsi: “مَا شَرِبَ بَعْلًا فَفِيهِ الْعُشْرُ” Ve
بَعْلٌ [baʹl] Bir sanemin ismidir ki İlyâs nebînin salavâtullâhi ʹaleyhi kavminin idi. Ve
بَعْلٌ [baʹl] Şol mürtefiʹ yere de derler ki ona su ve sel çıkmaya.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı