el-ḩiḋn ~ اَلْحِضْنُ

Kamus-ı Muhit - الحضن maddesi

اَلْحَضَنُ [el-ḩaḋan] (fethateynle) Fîl kemiğine denir, عَاجٌ [ʹâc] maʹnâsına. Ve Necd vilâyetinde bir dağın adıdır; ve minhu’l-meselu: “أَنْجَدَ مَنْ رَأَى حَضَنَا” Yaʹnî “Ḩaḋan nâm dağı gören müsâfir Necd ülkesine gelmiş olur.” Ve

حَضَنٌ [Ḩaḋan] Taġlib kabîlesinden münşaʹib bir kabîle adıdır.

اَلْحَضْنُ [el-ḩaḋn] (ḩâ’nın fethi ve ḋâd-ı muʹcemenin sükûnuyla) İnsânın koltuğu altından böğüre varınca kadar yere denir, ʹalâ-kavlin göğüs ve iki pazı ile mâ-beynlerinden ʹibârettir ki kucak taʹbîr olunur; yukâlu: أَخَذَ الصَّبِيُّ فِي حِضْنِهِ وَهُوَ مَا دُونَ الْإِبْطِ إِلَى الْكَشْحِ أَوِ الصَّدْرُ وَالْعَضُدَانِ وَمَا بَيْنَهُمَا Ve bir nesnenin cânib ve nâhiyesine denir; cemʹi أَحْضَانٌ [aḩḋân]dır; yukâlu: إِعْتَشَّ الطَّائِرُ فِي حِضْنِ الْأَكَمَةِ أَيْ فِي جَانِبِهَا وَنَاحِيَتِهَا Ve sırtlan inine denir, وِجَارُ الضَّبُعِ [vicâru’ḋ-ḋabuʹ] maʹnâsına. Ve

حِضْنُ الْجَبَلِ [ḩiḋnu’l-cebel] Dağın çevresine denir ki yöre taʹbîr olunur, ʹalâ-kavlin dibine denir; yukâlu: صَادَ الصَّيْدَ فِي حِضْنِ الْجَبَلِ وَهُوَ مَا أَطَافَ بِهِ أَوْ أَصْلُهُ Bu iki maʹnâda ḩâ’nın zammıyla da lügattir.

Vankulu Lugatı - الحضن maddesi

اَلْحِضْنُ [el-ḩiḋn] (ḩâ’nın kesri ve ḋâd-ı muʹcemenin sükûnuyla) Koltuğun altıdır, böğüre varınca, مَا بَيْنَ الْإِبْطِ وَاْلَكَشْحِ maʹnâsına. Ve

حِضْنٌ [ḩiḋn] Yeleli kurdun inine dahi derler, وِجَارُ الضَّبُعِ maʹnâsına.

اَلْحَضَنُ [el-ḩaḋan] (fethateynle) Kuşun şol yumurtasıdır ki kanadı altına alıp hıfz eyler kendi nefsine zamm etmekle. Ve

حَضَنٌ [Ḩaḋan] Necd vilâyetinin nihâyetinde bir dağın dahi ʹalemidir.ʹArab tâ΄ifesi “أَنْجَدَ مَنْ رَأَي حَضَنًا” derler,yaʹnî “Ḩaḋan nâm dağı gören, vilâyet-i Necd’e dâhil olur.” Ve

حَضَنٌ [ḩaḋan] Fîl kemiğine dahi derler, عَاجٌ [ʹâc] maʹnâsına, İbnu’s-Sikkît rivâyeti üzere.

اَلْحَضْنُ [el-ḩaḋn] (ḩâ’nın fethi ve ḋâd’ın sükûnuyla) Kuş yumurtasın kanadı ile altına almak; yukâlu: حَضَنَ الطَّائِرُ بَيْضَهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا ضَمَّهُ إِلَى نَفْسِهِ Ve

حَضْنٌ [ḩaḋn] Bir kimseyi bir nesneden ayırıp onda sen müstakil olmağa dahi derler, ʹalâ-mâ se-yecî΄u. Ve

حَضْنٌ [ḩaḋn] Menʹ etmeğe dahi derler; tekûlu: حَضَنْتُهُ عَنْ حَاجَتِهِ أَحْضُنُهُ إِذَا حَبَسْتَهُ عَنْهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı