el-ḩunuk ~ اَلْحُنُكُ

Kamus-ı Muhit - الحنك maddesi

اَلْحُنُكُ [el-ḩunuk] (zammeteynle) Rüşd ve fetânet ehli hatuna denir, ere dahi ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ وَامْرَأَةٌ حُنُكٌ أَيْ لَبِيبٌVe

حُنُكٌ [ḩunuk] مُحَنَّكٌ [muḩannek] maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru.

اَلْحُنْكَةُ [el-ḩunket] ve

اَلْحُنْكُ [el-ḩunk] (ḩâ’ların zammıyla) ve

اَلْحِنْكُ [el-ḩink] (ḩâ’nın kesriyle) İsmdir, tecribe-i ahvâl sebebiyle ʹakl ve fikrin metânet ve istihkâmına denir.

اَلْحَنَكُ [el-ḩanek] (fethateynle) Ağzın iç yüzünden sakf-ı aʹlâsının iç yüzüyle çene kemiklerinin önlerinin uçlarından aşağıca olan ʹuzva denir ki murâd ağzın tamâmen sakf-ı aʹlâsıdır, Fârisîde kâm ve Türkîde damak taʹbîr olunur. Baʹzı nüshada أَوِ الْأَسْفَلُ vâkiʹ olmakla ona göre أَوْlafzı tenvîʹ olur ki ağzın sakf-ı esfeline de حَنَكٌ [ḩanek] denir yâhûd vâv nüshasına göre وَالْأَسْفَلُ مِنْ طَرَفِ مُقَدَّمِ اللَّحْيَيْنِ mefhûmundan murâd sakf-ı esfel olur ki sakf-ı aʹlâya ve sakf-ı esfele de حَنَكٌ [ḩanek] denir. Ve bu pek mülâyimdir, zîrâ lisânımızda yukarısına üst damak ve aşağısına alt damak taʹbîri vardır, lâkin Zemaḣşerî, Esâs’ta ve Muḵaddimetu’l-Edeb’de وَهُوَ سَقْفُ أَعْلَى الْفَمِ ʹunvânıyla tasrîh eylemekle tercemede bu maʹnâ takdîm olundu. Ve حَنَكٌ [ḩanek] lafzının cemʹi أَحْنَاكٌ [aḩnâk]tır. Ve

حَنَكٌ [ḩanek] Göçer ulu ulusa denir ki uğradıkları yerleri raʹy ederek giderler; yukâlu: هُمْ حَنَكٌ وَأَحْنَاكٌ أَيْ جَمَاعَةٌ يَنْتَجِعُونَ بَلَدًا يَرْعَوْنَهُ Ve şol küçük ve yüksek tepelere ıtlâk olunur ki küfegi taşı gibi yumuşak ve ak taşlık ola. Ve bu ıtlâk حَنَكٌ [ḩanek] sakf-ı aʹlâya olunduğunu te΄yîd eder. Ve

حَنَكٌ [Ḩanek] Yemen’de ʹAvâliḵ kabîlesi yurdunda bir vâdî adıdır. Ve muhaddisînden ʹÂmir-i Iṡfahânî lakabıdır. Ve

حَنَكُ الْغُرَابِ [ḩaneku’l-ġurâb] Karganın minkârına, ʹalâ-kavlin siyâhlığına ıtlâk olunur.

اَلْحَنْكُ [el-ḩank] (ḩâ’nın fethi ve nûn’un sükûnuyla) Yavaşımak için davarın ağzına yavaşa vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَنَكَ الْفَرَسَ حَنْكًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا جَعَلَ فِي فِيهِ الرَّسَنَ Ve bir nesneyi gereği gibi fehm ve itkân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَنَكَ الشَّيْءَ إِذَا فَهِمَهُ وَأَحْكَمَهُ Ve hurmâ makûlesini ağızda ezip parmakla küçük çocuğun damağına çalmak maʹnâsınadır, gerek ibtidâ taʹâma alıştırmağa başladıkta olsun ki ebe kadınlar ağız açma taʹbîr ederler ve gerek alıştıktan sonra olsun; yukâlu: حَنَكَ الصَّبِيَّ إِذَا مَضَغَ تَمْرًا أَوْ غَيْرَهُ فَدَلَكَهُ بِحَنَكِهِ Ve bir adam muʹammer olmakla takallübât-ı kesîre tecribesi re΄y ve endîşesini ve ʹakl ve rüşdünü metîn ve üstüvâr kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَنَكَتِ السِّنُّ فُلَانًا إِذَا أَحْكَمَتْهُ التَّجَارِبُ Bu maʹnâda fethateynle de lügattır.

Vankulu Lugatı - الحنك maddesi

اَلْحَنَكُ [el-ḩanek] (fethateynle) Kuşun burnu, minkâr maʹnâsına; yukâlu: أَسْوَدُ مِثْلُ حَنَكِ الْغُرَابِ Ve

حَنَكٌ [ḩanek] İnsândan ve gayrıdan enek altına dahi derler, mâ-taht-ı zekan maʹnâsına.

اَلْحَنْكُ [el-ḩank] (ḩa’nın fethi ve nûn’un sükûnuyla) Atın ağzına ip takmak; tekûlu: حَنَكْتُ الْفَرَسَ أَحْنُكُهُ حَنْكًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَأَحْنِكُهُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا جَعَلْتَ فِي فِيهِ الرَّسَنَ Ve

حَنْكٌ [ḩank] Bir nesneyi fehm etmeğe dahi derler; tekûlu: حَنَكْتُ الشَّيْءَ إِذَا فَهِمْتَهُ وَأَحْكَمْتَهُ Ve

حَنْكٌ [ḩank] Hurmâyı yâhûd gayrı nesneyi çiyneyip oğlancığın damağına sürmeğe dahi derler; tekûlu: حَنَكْتُ الصَّبِيَّ إِذَا مَضَغْتَ تَمْرًا أَوْ غَيْرَهُ ثُمَّ دَلَكْتَهُ يَحْنُكُهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı