اَلْخَرْعُ [el-ḣarʹ] (فَرْعٌ [ferʹ] vezninde) Yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَعَ الشَّيْءَ خَرْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا شَقَّهُ
اَلْخَرَعُ [el-ḣaraʹ] (fethateynle) Koyun kısmının kulağına mahsûs bir gûne nişâna denir ki her kulağını uzunluğuna ikişer pâre kesip dilmekle üç dilim ederler, orta dilimi kulağın üzerine doğru salınıp kalır. Ve
خَرَعٌ [ḣaraʹ] Bedende en ve oynak yerlerinde olan sölpüklüğe ve gevşekliğe denir ki baʹzılarında olur; yukâlu: فِي مَفَاصِلِهِ خَرَعٌ أَيْ لِينٌ وَرَخَاوَةٌ Ve medhûşluğa denir; yukâlu: أَخَذَهُ مِنْهُ خَرَعٌ أَيْ دَهَشٌ Ve zaʹîf ve zebûn olmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرِعَ الرَّجُلُ خَرَعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا ضَعُفَ Ve kırılmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرِعَ الشَّيْءُ إِذَا انْكَسَرَ Ve hurmâ ağacının budak diplerinde olan omçaları gidip düzelmek maʹnâsınadır; yukâlu: خَرِعَتِ النَّخْلَةُ إِذَا ذَهَبَ كَرَبُهَا
اَلْخَرَاعَةُ [el-ḣarâʹat] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) ve
اَلْخُرُوعُ [el-ḣurûʹ] ve
اَلْخُرْعُ [el-ḣurʹ] (ḣâ’ların zammıyla) Bedende en ve oynak yerleri sölpük ve gevşek olmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرُعَ الرَّجُلُ وَخَرُعَ مَفْصِلُهُ خَرَاعَةً وَخُرُوعًا وَخُرْعًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا لاَنَ وَاسْتَرْخَى
اَلْخَرِعُ [el-ḣariʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْخَرِيعُ [el-ḣarîʹ] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Zaʹîf ve zebûn adama denir. Ve
خَرِعٌ [Ḣariʹ] ʹAmr b. ʹAbs nâm şâʹirin lakabıdır ki ʹAvf b. ʹAṯiyye’nin ceddidir. Ve
خَرِيعٌ [ḣarîʹ] Sarkık deve dudağına denir; yukâlu: لِلْبَعِيرِ مِشْفَرٌ خَرِيعٌ أَيْ مُتَدَلٍّ Ve خُرَاعٌ [ḣurâʹ] dedikleri ʹillete uğramış nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ خَرِيعٌ إِذَا كَانَ بِهِ خُرَاعٌ Ve rûspî ʹavrete denir; yukâlu: إِمْرَأَةٌ خَرِيعٌ أَيْ فَاجِرَةٌ Ve şol hatuna ve mahbûbeye deni ki ten ve endâmı be-gâyet nerm ve nâzük olmakla tâze nihâl gibi iki tarafa meyelân eder ola ve kılırıp bükülür olur; خَرِيعَةٌ [ḣarîʹat] dahi denir hâ’yla; yukâlu: إِمْرَأَةٌ خَرِيعٌ وَخَرِيعَةٌ إِذَا كَانَتْ تَتَثَنَّى لِينًا
اَلْخَرْعُ [el-ḣarʹ] (ḣâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Yarmak.
اَلْخَرَعُ [el-ḣaraʹ] (fethateynle) Gevşek ve sölpük olmak; yukâlu: خَرِعَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا ضَعُفَ Ve hurmâ ağacının kerebi gitmeğe dahi derler. Ve كَرَبٌ [kereb] fethateynle hurmâ budağının diplerine derler ki omuz misâlinde olur; yukâlu: خَرِعَتِ النَّخْلَةُ إِذَا ذَهَبَ كَرَبُهَا
اَلْخَرِعُ [el-ḣariʹ] (ḣâ’nın fethi ve râ’nın kesriyle) Zaʹîf.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı