اَلْخَزَنُ [el-ḣazen] (fethateynle) ve
اَلْخَزَانَةُ [el-ḣazânet] (سَلَامَةٌ [selâmet] vezninde) Bunlar da et bozulmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَزِنَ اللَّحْمُ خَزَنًا وَخَزُنَ خَزَانَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَاْلَخامِسِ إِذَا تَغَيَّرَ
اَلْخِزَانَةُ [el-ḣizânet] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) İsmdir, ḣâzinliğe denir. Ve mâl-ı mahzûn vazʹ olunan mekâna denir ki lisânımızda hazîne taʹbîr olunur. Ve bunda ḣâ΄ meftûh olmaz. Mü΄ellif وَلَا يُفْتَحُ kavliyle taʹbîr-i latîf eylemiştir; yukâlu: خَزَنَ الْمَالَ فِي الْخِزَانَةِ أَيْ مَكَانِ الْخَزْنِ Ve insânın gönlüne ıtlâk olunur; yukâlu: إِجْعَلْهُ فِي خِزَانَتِكَ أَيْ قَلْبِكَ
اَلْخِزَانَةُ [el-ḣizânet] (ḣâ’nın kesriyle) Hazîne.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı