اَلْخَزَمُ [el-ḣazem] (fethateynle) دَوْمٌ [devm] ağacına şebîh bir şecer adıdır, kabuğundan ip bükülür.
اَلْخَزْمُ [el-ḣazm] (zâ-yı muʹceme ile عَزْمٌ [ʹazm] vezninde) Dizmek maʹnâsınadır; yukâlu: خَزَمَ اللُّؤْلُؤَ خَمْزًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا شَكَّهُ Ve devenin burnuna خِزَامَةٌ [ḣizâmet] geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: خَزَمَ الْبَعِيرَ إِذَا جَعَلَ فِي جَانِبِ مَنْخِرِهِ الْخِزَامَةَ Ve
خَزْمٌ [ḣazm] Ehl-i ʹarûz ıstılâhında beytin evveline yaʹnî şatr-ı evvelin sadrına birden dörde kadar harf ziyâde eylemekten ʹibârettir ki o harf-i taktîʹde muʹteddün bihâ olmaz. Şârih der ki ʹinde’l-Aḣfeş mısrâʹ-ı sânînin ibtidâsına da ziyâde kılınır bir harf yâ iki harf olur. Bunda üç ve dört olmaz, meselâ bahr-i tavîlden işbu: “وَإِذَا أَنْتَ جَازَيْتَ امْرَأً السُّوءِ فِعْلَهُ || أَتَيْتَ مِنَ الْأَخْلَاقِ مَا أَنْتَ رَاضِيًا” beytin şatr-ı evvelinde vâv ziyâde olmuştur, yine faʹûlun taktîʹindedir.
اَلْخَزَمُ [el-ḣazem] (fethateynle) Şol ağaçtır ki onun kabından ip bükerler.
اَلْخَزْمُ [el-ḣazm] (ḣâ’nın fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Dizmek, nazm maʹnâsına; tekûlu: خَزَمْتُ الْجَرَادَ فِي الْعُودِ إِذَا نَظَمْتَهُ Yaʹnî çekirgeyi şîşe dizsen.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı