اَلسَّبُعُ [es-sebuʹ] (sîn’in fethi ve bâ’nın zammı ve fethi ve sükûnuyla) Yırtıcı cânvere denir, حَيَوَانٌ مُفْتَرِسٌ maʹnâsına; cemʹi أَسْبُعٌ [esbuʹ] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] vezninde ve سِبَاعٌ [sibâʹ] gelir sîn’in kesriyle. Ve hâssaten dişi arslana سَبُعَةٌ [sebuʹat] denir bâ’nın zammıyla, لَبُؤَةٌ [lebu΄et] maʹnâsına.
اَلسِّبْعُ [es-sibʹ] (sîn’in kesriyle) Deve susuzluğundan bir susuzluk ismidir ki yedinci gün suya götürmekten ʹibârettir, خِمْسٌ [ḣims] ve رِبْعٌ [ribʹ] gibi ki onlar da deve susuzluğundandır.
اَلسُّبْعُ [es-subʹ] (sîn’in zammıyla) ve
اَلسَّبِيعُ [es-sebîʹ] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Kusûr-ı تِسْعَةٌ [tisʹat]tandır ki yedi cüz΄den bir cüz΄ün ismidir; yukâlu: أَخَذَ سُبْعَ مَالِهِ وَسَبِيعَهُ أَيْ جُزْءًا مِنْ سَبْعَةٍ Ve
سَبِيعٌ [Sebîʹ] Esmâdandır: Sebîʹ b. Sebʹ, Hemdân kabîlesinden bir batn pederidir. İmâm Ebû İsḩâḵ ʹAmr b. ʹAbdullâh et-Tâbiʹî el-Muhaddis es-Sebîʹî ondandır. Ve Kûfe’de bir mahalle adıdır ki niçe muhaddisler oraya mensûblardır.
اَلسَّبْعُ [es-sebʹ] (طَبْعٌ [ṯabʹ] vezninde) Bir cemâʹatin yedincisi olmak, ʹalâ-kavlin mâllarının yedide birini almak maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَعَ الْقَوْمَ سَبْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالثَّالِثِ إِذَا كَانَ سَابِعَهُمْ أَوْ أَخَذَ سُبْعَ أَمْوَالِهِمْ Ve yırtıcı cânvere ok ve kurşun atmak yâhûd korkutmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَعَ الذِّئْبَ إِذَا رَمَاهُ أَوْ ذَعَرَهُ Ve bir adama şetm edip nâmûsuna dokunmak yâhûd cânver gibi dişleriyle ısırmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَعَ فُلاَنًا إِذَا شَتَمَهُ وَوَقَعَ فِيهِ أَوْ عَضَّهُ بِأَسْنَانِهِ Ve bir nesne uğurlamak maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَعَ الشَّيْءَ إِذَا سَرَقَهُ Ve kurt koyun paralamak maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَعَ الذِّئْبُ الْغَنَمَ إِذَا افْتَرَسَهَا Ve ipi yedi kat eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَبَعَ الْحَبْلَ إِذَا جَعَلَهُ عَلَى سَبْعِ طَاقَاتٍ
اَلسِّبْعُ [es-sibʹ] (sîn’in kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Deve yedi günde bir su içmek.
اَلسُّبْعُ [es-subʹ] (sîn’in zammı ve bâ’nın sükûnuyla) Yedi ʹadedden bir cüz΄.
اَلسَّبْعُ [es-sebʹ] (kezâlik sîn’in fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Mü΄ennesi; yukâlu: سَبْعَةُ رِجَالٍ وَسَبْعُ نِسْوَةٍ Ve
سَبْعٌ [sebʹ] Yedinci olmağa da derler; tekûlu: سَبَعْتُهُمْ أَسْبَعُهُمْ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا كُنْتَ سَابِعَهُمْ Ve mallarının سُبُعٌ [subuʹ]un almağa dahi derler. Ve şetm edip ʹırza değmeğe dahi derler; tekûlu: سَبَعْتُهُ إِذَا شَتَمْتَهُ وَوَقَعْتَ فِيهِ Ve
سَبْعٌ [sebʹ] Kurt koyunu yırtmağa dahi derler; yukâlu: سَبَعَ الذِّئْبُ الْغَنَمَ إِذَا فَرَسَهَا Ve
سَبْعٌ [sebʹ] Yırtıcı cânvere dahi derler. Ve
سَبْعَةُ [sebʹat] Yeleli kurda derler; ve minhu kavluhum: أَخَذْتُهُ أَخْذَ سَبْعَةَ İbnu’s-Sikkît eyitti: Aslında bunun bâ’sı mazmûmdur, tahfîf olunmuştur. Ve yeleli kurt arslandan çâbük olmağın أَخَذْتُهُ أَخْذَ سَبْعَةَ denmiştir. Ve Kelbî eyitti: سَبْعَةُ [Sebʹat]ten murâd Sebʹa b. ʹAvf b. Šaʹlebe’dir ki ziyâde şedîd kimse idi. Bu takdîrce سَبْعَةُ [Sebʹat] lâ-yansarıf olur, ʹalem ve te΄nîs sebebiyle.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı