اَلسَّابِحُ [es-sâbiḩ] ve
اَلسَّبُوحُ [es-sebûḩ] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) İsm-i fâʹildir, yüzgeç kişiye denir. Cemʹi سُبَحَاءُ [subeḩâ΄] gelir, كُرَمَاءُ [kuremâ΄] vezninde ve bu ikisinin de cemʹidir, شَاعِرٌ [şâʹir] ve شُعَرَاءُ [şuʹarâ΄] ve وَدُودٌ [vedûd] ve وُدَدَاءُ [vudedâ΄] gibi.
اَلسُّبُوحُ [es-subbûḩ] ve اَلْقُدُّوسُ [el-ḵuddûs] (sîn’in ve ḵâf’ın zammeleri ve bâ’nın ve dâl’ın şeddeleriyle) Ebniye-i mübâlagadandır, esmâ-i sıfât-ı ilâhiyyedendir, her bâr ve her lisânda tesbîh ve takdîs olunduğu için. Ve bunlarda sîn ve ḵâf’ın fethaları dahi câ΄izdir. Miṡbâḩ’ta mersûmdur ki kelâm-ı ʹArabda fâ-i mazmûme ve ʹayn-ı müşeddede-i mazmûme ile سُبُّوحٌ [subbûḩ] ve قُدُّوسٌ [ḵuddûs] ve ذُرُّوحٌ [žurrûḩ] ve سُتُّوقٌ [suttûḵ] ve فُلُّوقٌ [fullûḵ] kelimelerinden gayrı yoktur. Ve üç evvelkilerde fâ’nın fethiyle de câ΄izdir.
اَلسُّبُّوحُ [es-Subbûḩ] (sîn’in zammı ve bâ’nın zammı ve teşdîdiyle) Ḣudây taʹâlâ hazretlerinin şol ism-i şerîflerindendir ki ʹuyûb-ı nakâyıstan berî olmağa delâlet eder, Šaʹleb eyitti: Her ism ki فَعُّولٌ [faʹʹûl] vezni üzeredir ʹayn’ın teşdîdiyle, evveli meftûhtur, meger ki سُبُّوحٌ [subbûḩ] ve قُدُّوسٌ [ḵuddûs] kelimeleri ola ki bunlarda zammla istiʹmâl ekserdir. Ve ذُرُّوحٌ [žurrûḩ]ta dahi zamm ekserdir demişler. Ve Sîbeveyhi eyitti: Kelâm-ı ʹArabda فُعُّولٌ [fuʹʹûl] vezni üzere müfred yoktur. Ve ذُرُّوحٌ [žurrûḩ] bir cins kırmızı böceğe derler ki üzerinde siyâh noktaları vardır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı