eṯ-ṯabiʹ ~ اَلطَّبِعُ

Kamus-ı Muhit - الطبع maddesi

اَلطَّبِعُ [eṯ-ṯabiʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Alçak ve le΄îm ve âlûde ve nâ-pâk olup ʹayb ve nakîsa cihetiyle bir kimseden ʹâr ve hayâ etmez olan şahsa denir; yukâlu: هُوَ طَبِعٌ طَمِعٌ أَيْ دَنِيءُ الْخُلُقِ لَئِيمُهُ دَنِسٌ لاَ يَسْتَحْيِي مِنْ سَوْأَةٍ

اَلطَّبَعُ [eṯ-ṯabaʹ] (fethateynle) Kîrlenmek maʹnâsınadır; yukâlu: طَبِعَ فُلاَنٌ طَبَعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا دَنِسَ Ve maʹyûb olmak maʹnâsınadır; yukâlu: طُبِعَ فُلاَنٌ إِذَا شِينَ وَعِيبَ وَيُقَالُ فُلاَنٌ يُطْبَعُ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا لَمْ يَكُنْ لَهُ نَفَاذٌ فِي مَكَارِمِ الْأُمُورِ كَمَا يُطْبَعُ السَّيْفُ إِذَا كَثُرَ الصَّدَأُ عَلَيْهِ

اَلطِّبْعُ [eṯ-ṯibʹ] (ṯâ’nın kesriyle) Suyu çekilmiş göl yerine denir. Ve ölçek ve kırba dolusu nesneye denir; yukâlu: أَعْطَاهُ طِبْعَ الْكَيْلِ أَيْ مِلْئَهُ Ve bir nehr-i mahsûsun adıdır. Ve mutlakan nehre denir. Ve demir ve ayna makûlesinin pâsına denir, صَدَأٌ [ṡada΄] maʹnâsına. Ve kîre ve vesaha denir; bunda fethateynle de câ΄izdir; cemʹi أَطْبَاعٌ [aṯbâʹ] gelir. Ve ʹinde’l-baʹz fethateynle demir misilli nesnelerin pâsından nâşî olan çok kîr ve vesaha denir ki bir yere sürünmekle hâdis olur.

اَلطَّبْعُ [eṯ-ṯabʹ] (نَبْعٌ [nebʹ] vezninde) ve

اَلطَّبِيعَةُ [eṯ-ṯabîʹat] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) ve

اَلطِّبَاعُ [eṯ-ṯibâʹ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) İnsânın mecbûl ve meftûr olduğu seciyyeye denir ki sirişt ve halîkasıdır; yukâlu: هُوَ كَرِيمُ الطَّبْعِ وَالطَّبِيعَةِ وَالطِّبَاعِ أَيِ السَّجِيَّةِ الَّتِي جُبِلَ عَلَيْهَا الْإِنْسَانُ Ve bunlar aslda masdarlardır. Ve baʹzılar طِبَاعٌ [ṯibâʹ]ı fark eylediler, yaʹnî طَبْعٌ [ṯabʹ] ve طَبِيعَةٌ [ṯabîʹat] maʹnâ-yı mezkûre olup ve طِبَاعٌ [ṯibâʹ] matʹam ve meşreb ve şiddet ve rehâ ve buhl ve sehâ misilli min-haysü’l-ʹâdet ev min-haysü’l-hilkat zâ΄il olmayıp sâbit ve müstakar olan hûy ve huluka denir, ikisine göre de خَتْمٌ [ḣatm] maʹnâsından me΄hûzdur.

Vankulu Lugatı - الطبع maddesi

اَلطَّبَعُ [eṯ-ṯabaʹ] (fethateynle) Kîr, denes maʹnâsına; tekûlu: طَبِعَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

طَبَعٌ [ṯabaʹ] Kesel üzerine olmağa dahi derler; yukâlu: طَبِعَ بِمَعْنَى كَسِلَ Ve kılıç pâs tutmağa dahi derler, yukâlu: طَبِعَ السَّيْفُ إِذَا عَلَاهُ الصَّدَأُ Ve صَدَأٌ [ṡada΄] ṡâd-ı mühmelenin fethiyle pâsa derler.

اَلطِّبْعُ [eṯ-ṯibʹ] (ṯâ’nın kesriyle ve bâ’nın sükûnuyla) Nehr maʹnâsınadır.

اَلطَّبْعُ [eṯ-ṯabʹ] (ṯâ’nın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Şol hûydur ki insân onun üzerine yaratılır. Ve bu aslında masdar idi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı