اَلطِّعْمَةُ [eṯ-ṯiʹmet] (ṯâ’nın kesriyle) Binâ-i nevʹdir, sîret-i ekl-i taʹâm maʹnâsınadır ki yiyiş taʹbîr olunur; yukâlu: إِنَّهُ لَخَبِيثُ الطِّعْمَةِ أَيِ السِّيرَةِ فِي الْأَكْلِ
اَلطُّعْمَةُ [eṯ-ṯuʹmet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) Yiyecek nesneye denir ki yiyinti taʹbîr olunur, Fârisîde hûrâk denir; cemʹi طُعَمٌ [ṯuʹam] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde. Ve taʹâm ziyâfetine denir; yukâlu: إِتَّخَذَلاِخْوَاتِهِطُعْمَةً أَيْ دَعْوَةً Ve cihet-i kesb ü maʹâşa denir; yukâlu: فُلَانٌ عَفِيفُ الطُّعْمَةِ أَيْ نَقِيُّ الْمَكْسَبِ Ve
طُعْمَةُ [Ṯuʹmet] Esâmîdendir: Ṯuʹme b. Ubeyriḵ sahâbedir. Ve Ṯuʹme b. ʹAmr el-Kûfî muhaddistir.
اَلطِّعْمَةُ [eṯ-ṯiʹmet] (ṯâ’nın kesri ve ʹayn’ın sükûnuyla) Bir nevʹle ekl etmek; tekûlu: فُلَانٌ حَسَنُ الطِّعْمَةِ وَالشِّرْبَةِ
اَلطُّعْمَةُ [eṯ-ṯuʹmet] (ṯâ’nın zammı ve ʹayn’ın sükûnuyla) Ekl olunacak mahall, مَأْكَلَةٌ maʹnâsına; yukâlu: جَعَلْتُ هَذِهِ الضَّيْعَةَ طُعْمَةً لِفُلَانٍ Ve
طُعْمَةٌ [ṯuʹmet] Cihet-i kesbe dahi derler; yukâlu: فُلَانٌ عَفِيفُ الطُّعْمَةِ وَخَبِيثُ الطُّعْمَةِ إِذَا كَانَ رَدِيءَ الْكَسْبِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı