اَلطَّاعِمُ [eṯ-ṯâʹim] ve
اَلطَّعِمُ [eṯ-ṯaʹim] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Taʹâm husûsunda hoş-hâl olan adama denir ki vüsʹati olmakla taʹâmı firâvân ve nefîs olan adam olacaktır; yukâlu: رَجُلٌ طَاعِمٌ وَطَعِمٌ أَيْ حَسَنُ الْحَالِ فِي الْمَطْعَمِ Ve
طَاعِمٌ [ṯâʹim] Taʹâmdan müstagnî olmuş adama denir; tekûlu: أَنَا طَاعِمٌ عَنْ طَعَامِكُمْ أَيْ مُسْتَغْنٍ
اَلطُّعْمُ [eṯ-ṯuʹm] (ṯâ’nın zammıyla) Tatmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَعِمَهُ طُعْمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا ذَاقَهُ Ve bir nesneye güç yetmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَعِمَ عَلَيْهِ إِذَا قَدَرَ Ve طُعِمَ طَعَامُهُ denir. Ve kudret maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: هَذَا لَيْسَ فِي طُعْمِهِ أَيْ قُدْرَتِهِ Ve işbâʹ eden taʹâma ıtlâk olunur; yukâlu: إِنَّهُ طَعَامُ طُعْمٍ أَيْ يُشْبِعُ مَنْ أَكَلَهُ Şârihin beyânına göre mevsûfun sıfatına izâfeti kabîlindendir, صَلَاةُ الْأُولَى gibi.
اَلطَّعْمُ [eṯ-ṯaʹm] (ṯâ’nın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Şol nesnedir ki zevkle maʹlûm olur, yaʹnî tatmakla bilinir; yukâlu: طَعْمُهُ مُرًّ وَحُلْوٌ Ve
طَعْمٌ [ṯaʹm] İştihâ olunan lezzete dahi derler; yukâlu: لَيْسَ لَهُ طَعْمٌ وَمَا فُلَانٌ بِذِي طَعْمٍ إِذَا كَانَ غَثًّا Ve غَثٌّ [ġašamp;šamp;] arık olup bî-lezzet olana derler.
اَلطُّعْمُ [eṯ-ṯuʹm] (ṯâ’nın zammı ve ʹayn’ın sükûnuyla) Taʹâmdır. Ve masdar dahi gelir, tatmak maʹnâsına; yukâlu: طَعِمَ يَطْعَمُ طُعْمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve
طُعْمٌ [ṯuʹm] Ekl maʹnâsına da gelir, yukâlu: فُلَانٌ قَلَّ طُعْمُهُ أَيْ أَكْلُهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı