اَلْعَدُّ [el-ʹadd] (ʹayn’ın fethi ve dâl’ın teşdîdiyle) Saymak maʹnâsınadır ki aʹdâdı birbirine zamm eylemekten ʹibârettir; yukâlu: عَدَّ الدَّرَاهِمَ عَدًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَحْصَاهَا
اَلْعِدُّ [el-ʹidd] (ʹayn’ın kesriyle) Şol mâ-i cârîye denir ki onun asl ve mâddesi katʹâ munkatıʹ olmaya, pınar suyu gibi. Ve
عِدٌّ [ʹidd] Kesret maʹnâsına istiʹmâl olunur ki ʹâdetâ kesretinden taʹdâd olunmağı adam hâhiş-ger olur; yukâlu: إِنَّهُمْ لَذُو عِدٍّ أَيْ كَثْرَةٍ Ve kadîm olan kuyuya denir. Ve küf΄ ve hemtâ maʹnâsına müstaʹmeldir.
اَلْعَدُّ [el-ʹadd] (ʹayn’ın fethiyle) Saymak; yukâlu: عَدَدْتُ الشَّيْءَ عَدًّا
اَلْعِدُّ [el-ʹidd] (ʹayn’ın kesriyle) Şol sudur ki onun mâddesi olmağın munkatıʹ olmaya, pınar suyu ve kuyu suyu gibi.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı