اَلْعَجُوزُ [el-ʹacûz] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Kocakarıya denir, ʹömrünü âhirlediği için yâhûd ekser-i umûrdan ʹâciz olduğu için. Ve bu vasf-ı hâstır.
اَلْعَجْزُ [el-ʹacz] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) ve
اَلْمَعْجِزُ [el-maʹciz] ve
اَلْمَعْجِزَةُ [el-maʹcizet] (mîm’lerin fethi ve cîm’lerin kesri ve fethiyle) ve
اَلْعَجَزَانُ [el-ʹacezân] (fetehâtla) ve
اَلْعُجُوزُ [el-ʹucûz] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Zaʹf maʹnâsınadır ki murâd dermânde olmaktır; yukâlu: عَجَزَ عَنْهُ وَعَجِزَ عَجْزًا وَمَعْجِزًا وَمَعْجِزَةً وَعَجَزَانًا وَعُجُوزًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالرَّابِعِ إِذَا ضَعُفَ أَيْ لَمْ يَقْتَدِرْ Ve
عَجْزٌ [ʹacz] Kılıcın balçağına denir, مَقْبِضُ السَّيْفِ [maḵbiḋu’s-seyf] maʹnâsına. Ve bir ʹillet adıdır ki dâbbenin sağrı tarafında zuhûr eder. Şârih bu iki maʹnâda fethateynle tasvîb eylemiştir. Ve
عَجْزٌ [ʹacz] Sebk eylemek maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru. Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre bu mâdde te΄ehhür maʹnâsına mevzûʹ olup maʹânî-i sâ΄ire birer münâsebetle ondan münşaʹibdir.
اَلْعَجُوزُ [el-ʹacûz] (ʹayn’ın fethi ve cîm’in zammıyla) Karı olan ʹavret. İbnu’s-Sikkît eyitti: عَجُوزَةٌ denmez tâ-i te΄nîsle, egerçi ʹâmme derler.
اَلْعُجُوزُ [el-ʹucûz] (zammeteynle) ʹAvret karı olmak; yukâlu: عَجَزَتِ الْمَرْأَةُ تَعْجِزُ عُجُوزًا إِذَا صَارَتْ عَجُوزًا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı