el-ʹariṡ ~ اَلْعَرِصُ

Kamus-ı Muhit - العرص maddesi

اَلْعَرِصُ [el-ʹariṡ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْعَرْصُ [el-ʹarṡ] (شَكْسٌ [şeks] vezninde) Vasflardır, şiddetle çakan şimşeğe denir; yukâlu: بَرْقٌ عَرِصٌ وَعَرْصٌ أَيْ كَثِيرُ الْإِضْطِرَابُ

اَلْعَرَصُ [el-ʹaraṡ] (fethateynle) Şimşek çok çakıp yalabımak maʹnâsınadır; yukâlu: عَرِصَ الْبَرْقُ عَرَصًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا اضْطَرَبَ شَدِيدًا Ve cünbüş ve neşât maʹnâsınadır; yukâlu: بِهِ عَرَصٌ أَيْ نَشَاطٌ ve yukâlu: عَرِصَ عَرَصًا إِذَا نَشِطَ Ve nem-nâklıktan hânenin ve nebâtın râyihası bozulmağa denir; yukâlu: عَرِصَتْ رَائِحَةُ الْبَيْتِ وَالنَّبْتِ مِنَ النَّدَى إِذَا تَغَيَّرَتْ

اَلْعَرْصُ [el-ʹarṡ] (ʹayn’ın fethiyle) عَرْسٌ [ʹars] maʹnâsınadır ki hânenin bir köşesine arkuru çekilen duvara denir, niteki mâddesinde tafsîl olundu. Muhaddisler lahn edip bunu ḋâd-ı muʹceme ile zabt ederler. Mü΄ellifin murâdı işbu hâdîse telmîhtir: ḣقَالَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللهُ عَنْهَا نَصَبْتُ عَلَى بَابِ حُجْرَتِي عَبَاءَةً مَقْدَمَهُ مِنْ غَزَاةِ خَيْبَرَ أَوْ تَبُوكٍ فَهَتَكَ الْعَرْصَ حَتَّى وَقَعَ بِالْأَرْضِḢ Ve

عَرْصٌ [ʹarṡ] Vasf olur, pek çakıp yalabıyan şimşeğe denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve sehâbda muttasıl şimşek çakmak maʹnâsına masdar olur; yukâlu: عَرَصَتِ السَّمَاءُ عَرْصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا دَامَ بَرْقُهَا Ve deve muztarib ve bî-karâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَرَصَ الْبَعِيرُ إِذَا اضْطَرَبَ

Vankulu Lugatı - العرص maddesi

اَلْعَرَصُ [el-ʹaraṡ] (fethateynle) Sürûr maʹnâsına; yukâlu: عَرِصَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا نَشِطَ Ve bu Ferrâ rivâyetidir. Ve

عَرَصٌ [ʹaraṡ] Ot yaşlıktan yaramaz râyiha bağlamağa dahi derler; yukâlu: عَرِصَ النَّبْتُ عَرَصًا إِذَا خَبُثَ رِيحُهُ مِنَ النَّدَى

اَلْعَرْصُ [el-ʹarṡ] (ʹayn’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Gök yüzünün berki müstemir olmak, Ebû Zeyd rivâyeti üzere; yukâlu: عَرَصَتِ السَّمَاءُ يَعْرِصُ عَرْصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا دَامَ بَرْقُهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı