اَلْقَصْرَةُ [el-ḵaṡret] (تَمْرَةٌ [temret] vezninde ve ḵâf’ın zammıyla câ΄izdir) مَقْصُورَةٌ [maḵṡûret] ve قَصِيرَةٌ [ḵaṡîret] gibi yakınlık ve yakın maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: هُوَ ابْنُ عَمِّي قَصْرَةً وَمَقْصُورَةً وَقَصِيرَةً أَيْ دَانِيَ النَّسَبِ
اَلْقُصْرَةُ [el-ḵusret] (ḵâf’ın zammıyla) قَصْرٌ [ḵaṡr] gibi bir işte tekâsül ve taksîr eylemeğe denir ki ismdir; yukâlu: أَحَبَّ الْقَصْرَ وَالْقُصْرَةَ أَيْ أَنْ يُقَصِّرَ
اَلْقِصْرِيُّ [el-ḵiṡriyy] (هِنْدِيٌّ [hindiyy] vezninde) ve
اَلْقَصَرُ [el-ḵaṡar] (fethateynle) ve
اَلْقَصَرَةُ [el-ḵaṡaret] (fetehâtla) ve
اَلْقِصْرَى [el-ḵiṡrâ] (كِسْرَى [kisrâ] vezninde) Bunlar da قُصَارَةٌ [ḵuṡâret] gibi galle kalburlandıktan sonra kalburda kalan dâne bakiyyesine ʹalâ-kavlin dövüldükten sonra sünbülede kalmakla sonradan çıkan dânelere yâhûd üst kabuğuna denir. Ve
قَصَرٌ [ḵaṡar] (fethateynle) Kesildikten sonra yerde kalan ağaç köküne ve bakiyyesine denir. Ve insânın ve devenin boyunlarına denir. Ve
قَصَرٌ [ḵaṡar] Masdar olur, boyna kuruluk ʹârız olmak maʹnâsına ki ʹillettir; yukâlu: قَصِرَ الْبَعِيرُ قَصَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا يَبِسَ عُنُقُهُ فَهُوَ قَصِرٌ Ve
قَصَرَةٌ [ḵaṡaret] (fetehâtla) Pârelenmiş demir parçasına denir. Ve tahta ve kereste pâresine denir. Ve kesel ve tüvânâ maʹnâsınadır; yukâlu: مَا هَذِهِ الْقَصَرَةُ أَيِ الْكَسَلُ Ve boyun köküne denir. Cemʹi أَقْصَارٌ [aḵṡâr] gelir.
اَلْقُصْرَةُ [el-ḵuṡret] (ḵâf’ın zammı ve ṡâd’ın sükûnuyla) Karîb maʹnâsına; yukâlu: هُوَ ابْنُ عَمِّهِ قُصْرَةً أَيْ دُنْيًا Ve دُنْيٌ [duny] dâl’ın zammıyla ve kesriyle ve nûn’un sükûnuyla karîb maʹnâsınadır.
اَلْقَصَرَةُ [el-ḵaṡaret] (fethateynle) Boynun dibi, asl-ı ʹunuk maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı