el-ḵûd ~ اَلْقُودُ

Kamus-ı Muhit - القود maddesi

اَلْقَوَدُ [el-ḵaved] (fethateynle) Kısâs maʹnâsına ismdir ki kâtili maktûl mukâbilinde katl eylemekten ʹibârettir; fi’l-asl masdardır; yukâlu: طَلَبَ الْقَوَدَ مِنَ الْقَاتِلِ أَيِ الْقِصَاصِ Ve bu قِيَادَةٌ [ḵiyâdet] maʹnâsından mutasarrıftır, maksûs merbûten قِيَادَةٌ [ḵiyâdet] olunduğu mülâhazasıyladır. Ve

قَوَدٌ [ḵaved] Masdar olur, insân ve hayvânın arkası uzun olmak maʹnâsına; yukâlu: قَوِدَ الرَّجُلُ وَالْفَرَسُ قَوَدًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ ظَهْرُهُ طَوِيلاً Kezâlik boynu uzun olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَوِدَ الرَّجُلُ إِذَا صَارَ عُنُقُهُ طَوِيلاً [Ve] أَقْوَدُ [aḵved] bunlardan sıfattır.

اَلْقَوْدُ [el-ḵavd] (ḵâf’ın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) ve

اَلْقِيَادَةُ [el-ḵiyâdet] (عِيَادَةٌ [ʹiyâdet] vezninde) ve

اَلْمَقَادَةُ [el-maḵâdet] (mîm’in fethiyle) ve

اَلْقَيْدُودَةُ [el-ḵaydûdet] (حَيْدُودَةٌ [ḩaydûdet] vezninde) ve

اَلتَّقْوَادُ [et-ṯaḵvâd] (تَذْكَارٌ [težkâr] vezninde) Dâbbeyi önünden çekmek maʹnâsınadır ki yedmek taʹbîr olunur; سَوْقٌ [sevḵ] mukâbilidir; yukâlu: قَادَ الدَّابَّةَ يَقُودُ قَوْدًا وَقِيَادَةً وَمَقَادَةً وَقَيْدُودَةً وَتَقْوَادًا نَقِيضُ سَاقَهَا Ve

قَوْدٌ [ḵavd] Masdardan menkûl ism-i cins olur, bir bölük atlara ıtlâk olunur, yedilmek şânlarından olmak hasebiyle; ʹalâ-kavlin merkûb olmayıp yularlarıyla yedilen atlara ıtlâk olunur ki bi’l-fiʹl olur; yukâlu: مَرَّ بِنَا قَوْدٌ مِنَ الْخَيْلِ أَيْ جَمَاعَةٌ أَوْ هِيَ الَّتِي تُقَادُ بِمَقَاوِدِهَا وَلاَ تُرْكَبُ Ve

قَوْدٌ [ḵavd] Kezâlik masdar olur, un su ile yâhûd sâ΄ir şey΄ ile tabh olunup top top yumaklanmak maʹnâsına; yukâlu: قِيدَ الدَّقِيقُ عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ قَوْدًا إِذَا طُبِخَ وَتَكَتَّلَ وَتَكَبَّبَ

Vankulu Lugatı - القود maddesi

اَلْقُودُ [el-ḵûd] (ḵâf’ın zammıyla) أَقْوَدُ [aḵved]in cemʹi; yukâlu: خَيْلٌ قُودٌ Ve

قُودٌ [ḵûd] (ḵâf’ın zammıyla) Arıklamış, yarık olmuş atlara derler.

اَلْقَوَدُ [el-ḵaved] (fethateynle) Kısâs.

اَلْمَقَادَةُ [el-meḵâdet] (mîm’in fethiyle) ve

اَلْقَيْدُودَةُ [el-ḵaydûdet] (ḵâf’ın fethi ve yâ’nın sükûnu ve dâl’ın zammıyla) Bunların üçü dahi yedmek maʹnâsınadır; yukâlu: قُدْتُ الْفَرَسَ وَغَيْرَهُ أَقُودُهُ قَوْدًا وَمَقَادَةً وَقَيْدُودَةً Ve

قَوْدٌ [ḵavd] Atlara dahi derler, خَيْلٌ [ḣayl] maʹnâsına; yukâlu: مَرَّ بِنَا قَوْدٌ Ve

قَوْدٌ [ḵavd] Kısâs etmeğe dahi derler; yukâlu: قَادَهُ السُّلْطَانُ مِنْ أَخِيهِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı