el-ḵîd ~ اَلْقِيدُ

Kamus-ı Muhit - القيد maddesi

اَلْقِيدُ [el-ḵîd] (ḵâf’ın kesriyle) ve

اَلْقَادُ [el-ḵâd] (قَابٌ [ḵâb] vezninde) Kadr ve mikdâr maʹnâsınadır; tekûlu: بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ قِيدُ رُمْحٍ وَقَادُ رُمْحٍ أَيْ قَدْرُهُ

اَلْقَيْدُ [el-ḵayd] (صَيْدٌ [ṡayd] vezninde) Maʹlûmdur ki bukağıya denir. Cemʹi أَقْيَادٌ [aḵyâd] ve قُيُودٌ [ḵuyûd] gelir. Ve tutsağın kollarını arkasından çekip bağladıkları bağa denir. Ve semer ağaçlarını birbirini zamm eylemek için çekip sardıkları sargıya da ıtlâk olunur. Ve

قَيْدٌ [Ḵayd] Benû Taġlib kabîlesinden bir feresin ismidir ve

قَيْدُالسَّيْفِ [ḵaydu’s-seyf] Kılıç bağlarının diplerinde olan uzun bağdan ʹibârettir ki onu küçük makara şeklinde nesneler tutar.

اَلْقَؤُودُ [el-ḵa΄ûd] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve

اَلْقَيِّدُ [el-ḵayyid] (مَيِّتٌ [meyyit] vezninde) ve

اَلْأَقْوَدُ [el-aḵved] (أَحْمَرُ [aḩmer] vezninde) Yedeğe gelip sâhibine be-gâyet râm ve münkâd olan hayvâna denir; yukâlu: فَرَسٌ وَبَعِيرٌ قَؤُودٌ وَقَيِّدٌ وَأَقْوَدُ أَيْ ذَلُولٌ مُنْقَادٌ Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Boynu saht ve şedîd olan adama ıtlâk olunur. Yedilen dâbbe iki tarafa iltifât edemediği gibi, boynu şedîd olan kimse de iki tarafa sühûletle iltifât edemez. Esâs’ta bu boynu uzun kimse ile müfesserdir ki yine mecâzdır. Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Zâd ve taʹâma bahîl olan kimseye ıtlâk olunur, zîrâ le΄îm olan kimse taʹâm ekl ederken iki tarafına iltifât eylemez, şâyed bir âşinâ görüp daʹvet eylemek iktizâ eder diye; yukâlu: رَجُلٌ أَقْوَدُ أَيْ بَخِيلٌ عَلَى الزَّادِ Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Pek uzun dağa ıtlâk olunur. Ve şol kimseye ıtlâk olunur ki bir nesneye teveccüh ve ikbâl eylese değme hâlle ondan munsarıf olmaya; maʹnâ-yı sâbıktan me΄hûzdur; yukâlu: هُوَ أَقْوَدُ أَيْ إِذَا أَقْبَلَ عَلَى شَيْءٍ لَمْ يَكَدْ يَنْصَرِفُ عَنْهُ

Vankulu Lugatı - القيد maddesi

اَلْقَيْدُ [el-ḵayd] (ḵâf’ın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi bağlamak. Ve bağın kendiye dahi ıtlâk olunur. Ve

قَيْدٌ [ḵayd] Benî Taġlib’de bir atın adıdır. Ve سَمُرٌ [semur] ağaçların bir yere getirmek için sarılan sırıma da قَيْدٌ [ḵayd] derler. Ve

قَيْدٌ [ḵayd] Mikdâr maʹnâsına da gelir; yukâlu: بَيْنَهُمَا قَيْدُ رُمْحٍ أَيْ قَدْرُ رُمْحٍ

اَلْقَيِّدُ [el-ḵayyid] (ḵâf’ın fethi ve yâ’nın kesri ve teşdîdiyle) Şol attır ki yedmek dilesen tâbiʹ olup muhâlefet etmeye.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı