en-nebiyy ~ اَلنَّبِيُّ

Kamus-ı Muhit - النبي maddesi

اَلنَّبِيُّ [en-nebiyy] (غَنِيٌّ [ġaniyy] vezninde) Yola denir; yukâlu: أَخَذَ نَبِيًّا سَدِيدًا أَيْ طَرِيقًا

اَلنُّبُوُّ [en-nubuvv] (عُلُوٌّ [ʹuluvv] vezninde) ve

اَلنُّبِيُّ [en-nubiyy] (عُتِيٌّ [ʹutiyy] vezninde) ve

اَلنَّبْوَةُ [en-nebvet] (خَطْوَةٌ [ḣaṯvet] vezninde) Göz bir nesneden yayınmak ve çöngelmek maʹnâsınadır ki pek korkunç yâhûd murdâr ve kerîh olduğundan bâsıra nüfûz ve müstakarr olmayıp yayınmaktan ʹibârettir, niteki düşman yüzüne bakmak hâletinde olur; yukâlu: نَبَا بَصَرُهُ نُبُوًّا وَنُبِيًّا وَنَبْوَةً إِذَا تَجَافَى Kâle’ş-şârih ve fi’n-Nihâye ve fî hadîsi’l-Aḩnef: “قَدِمْنَا عَلَى عُمَرَ مَعَ وَفْدٍ فَنَبَتْ عَيْنَاهُ عَنْهُمْ وَوَقَعَتْ عَلَيَّ” أَيْ تَجَافَى نَظَرُهُ وَلَمْ يَنْظُرْ إِلَيْهِمْ Ve kılıç vurulan nesneye işlemeyip geri sıçramak ve geri dönmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَبَا السَّيْفُ عَنِ الضَّرِيبَةِ إِذَا كَلَّ وَارْتَدَّ عَنْهَا وَلَمْ يَمْضِ Ve bir kimse yâ bir nesne pek çirkîn ve bed-sûret olmakla göz ondan munsarıf olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَبَتْ صُورَتُهُ أَيْ قَبُحَتْ فَلَمْ تَقْبَلْهَا الْعَيْنُ Ve bir yerin havâsı mizâca uymaz olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَبَا مَنْزِلَهُ بِهِ إِذَا لَمْ يُوَافِقْهُ Ve bir adamın yatağı uygun olmamakla ârâm ve râhat edemeyip beri öte muztarib ve bî-karâr olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَبَا جَنْبُهُ عَنِ الْفِرَاشِ إِذَا لَمْ يَطْمَئِنَّ عَلَيْهِ Ve ok nişâneye varamaz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَبَا السَّهْمُ عَنِ الْهَدَفِ إِذَا قَصَّرَ

Vankulu Lugatı - النبي maddesi

اَلنَّبِيُّ [en-nebiyy] (nûn’un fethi ve yâ’nın teşdîdiyle) Peygamber. Ve

نَبِيٌّ [nebî] Cemʹ dahi gelir, yüksek yerler maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı