اَلْهَدْيَةُ [el-hedyet] (hâ’nın harekât-ı selâsı ve dâl’ın sükûnuyla) Bir işin râst ve dürüst olacağı semt ve cihetine ıtlâk olunur; yukâlu: نَظَرَ فُلَانٌ هَدْيَةَ أَمْرِهِ مُثَلَّثَةً أَيْ جِهَتَهُ
اَلْهَدِيَّةُ [el-hediyyet] (غَنِيَّةٌ [ġaniyyet] vezninde) Armağana denir,ekserî hâcât önlerinde takdîm olunduğu için yâhûd ülfet ve muhabbete irşâd için yâhûd mehdiyyün leh yanına sâhibinden mukaddem vardığı için ola;cemʹi هَدَايَا [hedâyâ] ve هَدَاوَى [hedâvâ] gelir, bunda vâv’ın kesriyle de lügattir ve هَدَاوِي [hedâvî] gelir vâv’ın kesriyle; yukâlu: أَرْسَلَ هَدِيَّةً وَهِيَ مَا أُتْحِفَ بِهِ
اَلْهَدْيَةُ [el-hedyet] (hâ’nın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Vâhidi, bir kurbân maʹnâsına.
اَلْهِدْيَةُ [el-hidyet] (hâ’nın kesri ve dâl’ın sükûnuyla) Şol nesnedir ki hâlen onu işlemek üzere olursun gerek kavl olsun gerek fiʹl olsun; tekûlu: خُذْ فِي هِدْيَتِكَ أَيْ فِيمَا كُنْتَ فِيهِ مِنَ الْحَدِيثِ أَوِ الْعَمَلِ وَلَا تَعْدِلْ عَنْهُ Ve
هِدْيَةٌ [hidyet] Cihete dahi derler; yukâlu: نَظَرَ فُلَانٌ هِدْيَةَ أَمْرِهِ أَيْ جِهَةَ أَمْرِهِ Ve
هِدْيَةٌ [hidyet] Sîrete dahi derler, ve hâ’nın fethi dahi lügattir.
اَلْهَدِيَّةُ [el-hediyyet] (hâ’nın fethi ve yâ’nın teşdîdiyle) Kezalik vâhidi. Ve
هَدْيٌ [hedy] Esîre dahi ıtlâk olunur, Ebû ʹUbeyd rivâyeti üzere.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı