اَلْحِضْبُ [el-ḩiḋb] (ḩâ’nın kesri ve ḋâd-ı muʹcemenin sükûnuyla) Yay âvâzına denir ki ok çıktıktan sonra zuhûr eder, çınırtı taʹbîr olunur; ḩâ’nın zammıyla da câ΄izdir. Cemʹi أَحْضَابٌ [aḩḋâb] gelir. Ve
حِضْبٌ [ḩiḋb] Dağın bir tarafından yöresine denir.
اَلْحَضْبُ [el-ḩaḋb] (ḩâ’nın fethi ve kesriyle) Bir nevʹ yılana yâhûd erkeğine denir ki iri ve ʹazîm ola; ʹalâ-kavlin ak yılana yâhûd ince yılana denir. Ve
حَضْبٌ [ḩaḋb] (ḩâ’nın fethiyle) Kuyu çarhının ve makaranın ipi düşünce kadar tersine çevrilmesine denir. Ve ipin tekerlek ile iki taraflı çarh yâ makara dönecek ağaçların aralığına girip ilişmesine denir; yukâlu: حَضِبَتِ الْبَكْرَةُ حَضْبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ اِذَا مَرِسَتْ Ve tuzak, رَهْدَنٌ [rehden] dedikleri kuşu çabuk tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَضِبَ الطَّرْقُ الرَّهْدَنَ أَيْ أَخَذَهُ سَرِيعًا اِذَا نَقَرَ الْحَبَّةَ Yaʹnî “Tuzaktaki dâneyi alırken der-sâʹat kapıp tuttu.” رَهْدَنٌ [rehden] Mekke’ye mahsûs ve kızlar kuşuna şebîh bir kuştur. Ve
حَضْبٌ [ḩaḋb] Âteşi tutuşturup ʹalevlendirmek yâhûd âteşe odun atmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَضَبَ النَّارَ حَضْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي اِذَا رَفَعَهَا أَوْ أَلْقَى فِيهَا الْحَطَبَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı