اَلْحَضْرُ [el-ḩaḋr] (ḩâ’nın fethi ve ḋâd’ın sükûnuyla) Kûfe kurbünde Meskin nâm mahal karşısında bir belde adıdır, Sâṯirûn nâm şâh-ı ʹAcem binâ eylemiştir. Ve
حَضْرٌ [ḩaḋr] Er ve ʹavretin nâ-mahrem yerine ıtlâk olunur. Ve تَطْفِيلٌ [taṯfîl] maʹnâsınadır ki tufeylî olmaktır, yaʹnî dalkavukluk eylemeğe denir ki “her câ âş âncâ bâş” vasiyyetini tutmaktan ʹibârettir. Ve
حَضْرٌ [ḩaḋr] İnsânın kasığında ve yukarıcasında olan bez gibi yumruca ete denir.
اَلْحَضِرُ [el-ḩaḋir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْحَضُرُ [el-ḩaḋur] (نَدُسٌ [nedus] vezninde) Dalkavuk adama denir ki halkın taʹâmı çıkacak vakti gözetip hemân o vaktte kuzgun gibi sofra başına konar; yukâlu: رَجُلٌ حَضِرٌ وَحَضُرٌ إِذَا كَانَ يَتَحَيَّنُ طَعَامَ النَّاسِ حَتَّى يَحْضُرَهُ Ve
حَضِرٌ [ḩaḋir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Aslâ sefer ve gurbet irâdesinde olmayan adama denir, ʹalâ-kavlin hazarî yaʹnî şehrî ve karavî olan kimseye denir ki bedevî mukâbilidir; yukâlu: رَجُلٌ حَضِرٌ أَيْ لاَ يُرِيدُ السَّفَرَ أَوْ حَضَرِيٌّ Ve
حَضُرٌ [ḩaḋur] (نَدُسٌ [nedus] vezninde) Fesâhat ve fıkh ve beyân sâhibi adama denir ki o bâbda melekât-ı kaviyyesi olmakla murâd eylediği anda mesâ΄il ü maʹânî-i matlûbeyi istihzâr ve ihzâr eder ola; yukâlu: رَجُلٌ حَضُرٌ أَيْ ذُو بَيَانٍ وَفِقْهٍ يَعْنِي يَسْتَحْضِرُ الْمَسَائِلَ وَالْمَعَانِيَ حِينَ مَا أَرَادَ
اَلْحَضَرُ [el-ḩaḋar] (fethateynle) مَحْضَرٌ [maḩḋar] maʹnâsınadır. Ve
حَضَرٌ [ḩadar] Kezâlik şehrde olmak ki بَدْوٌ [bedv]in mukâbilidir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı