fuṯr ~ فُطْرٌ

Kamus-ı Muhit - فطر maddesi

اَلْفُطْرُ [el-fuṯr] (fâ’nın zammıyla) ve

اَلْفُطُرُ [el-fuṯur] (zâmmeteynle) Bir nevʹ mantar ismidir ki kattâldir, delice mantar dedikleridir; yüreği şakk eylediği için ıtlâk olundu. Ve

فُطُرٌ [fuṯur] Süt sağıldığı anda memede kalan süt fazlasına denir. Ve memenin delikleri üzere nümâyân olan süte denir: وَمِنْهُ مَا رَوَاهُ النَّضْرُ قَوْلَ عُمَرَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ وَقَدْ سُئِلَ عَنِ الْمَذِيِّ ḣهُوَ الْفُطُرُḢ Bu hadîste فُطُرٌ [fuṯur] lafzını Naḋr b. Şumeyl, fâ’nın zammıyla rivâyet eylemekle Hazret-i ʹÖmer mezîyi kılletinden nâşî meme ağzında zâhir olan süt reşhasına teşbîh eylemiş olur. Ve Naḋr’dan mâ-ʹadâ rüvât fâ’nın fethiyle rivâyet eylemeleriyle iki parmakla sağılan süte yâhûd zuhûrunu devenin azı dişinin zuhûrune teşbîh eylemiş olur.

اَلْفَطْرُ [el-faṯr] (سَطْرٌ [saṯr] vezninde) İsmdir, yarığa denir, şikâf maʹnâsına. Cemʹi فُطُورٌ [fuṯûr]dur, yukâlu: فِيهِ فَطْرٌ أَيْ شَقٌّ Ve

فَطْرٌ [faṯr] Masdar olur, yarmak maʹnâsına; yukâlu: فَطَرَ الشَّيْءَ فَطْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا شَقَّهُ Ve hayvânın memesini baş parmak ve şehâdet parmaklarıyla sağmak, ʹalâ-kavlin parmakların uçlarıyla sağmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ النَّاقَةَ إِذَا حَلَبَهَا بِالسَّبَّابَةِ وَالْإِبْهَامِ أَوْ بِأَطْرَافِ أَصَابِعِهِ Ve hamur mayalanmaksızın ekmek yapmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ الْعَجِينَ إِذَا اخْتَبَزَهُ مِنْ سَاعَتِهِ وَلَمْ يُخَمِّرْهُ Ve deriyi dibâgata kandırmayıp yufkaca yapmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ الْجِلْدَ إِذَا لَمْ يُرْوِهِ مِنَ الدِّبَاغِ Ve

فَطْرٌ [faṯr] ve

فُطُورٌ [fuṯûr] (ظُهُورٌ [żuhûr] vezninde) Dâbbe kısmının azı dişi zuhûr eylemek maʹnâsınadır ki azısını yarmak taʹbîr olunur; yukâlu: فَطَرَ نَابُ الْبَعِيرِ فَطْرًا وَفُطُورًا إِذَا طَلَعَ Ve

فَطْرٌ [faṯr] Yaratmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ اللهُ الْخَلْقَ أَيْ خَلَقَهُمْ Ve bir nesneyi ibtidâ΄ îcâd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ اللهُ الْخَلْقَ أَيْ بَدَأَهُمْ Şârih بَرَأَهُمْ nüshalarını tahti΄e eylemiştir, vâkı΄â Baṡâ΄ir’de dahi şârihe muvâfıktır. Ve

فَطْرٌ [faṯr] Bir nesneye başlamak maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ الْأَمْرَ إِذَا ابْتَدَأَهُ Ve bir nesneyi inşâ ve ihdâs eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ الشَّيْءَ إِذَا أَنْشَأَهُ Ve bu zikr olunan îcâd maʹnâsından eʹamdır. Ve

فِطْرٌ [fiṯr] (fâ’nın kesriyle) Oruçlu orucunu bozmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَطَرَ الصَّائِمُ فَطْرًا وَفِطْرًا إِذَا أَكَلَ وَشَرِبَ Ve oruçlunun orucunu bozdurmak maʹnâsınadır; tekûlu: فَطَرْتُ الصَّائِمَ إِذَا جَعَلْتَهُ مُفْطِرًا

Vankulu Lugatı - فطر maddesi

اَلْفُطْرُ [el-fuṯr] (fâ’nın zammıyla ve ṯâ’nın sükûnuyla) Hamur kemâliyle yoğrulmamak; yukâlu: فَطَرَتِ الْمَرْأَةُ الْعَجِينَ حَتَّى اسْتَبَانَ فِيهِ الْفُطْرُ Ve

فُطْرٌ [fuṯr] Kezâlik bir cins mantardır ki büyük olup beyâz olur.

اَلْفَطْرُ [el-faṯr] (fâ’nın fethi ve ṯâ’nın sükûnuyla) Yaratmak; yukâlu: فَطَرَهُ يَفْطُرُهُ فَطْرًا إِذَا خَلَقَهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

فَطْرٌ [faṯr] Bir nesneyi yarmağa dahi derler. Ve

فَطْرٌ [faṯr] Bir nesneyi ibtidâdan îcâd etmeğe de derler. İbn ʹAbbâs eyitti: ﴿فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْأَرْضِ﴾ (الشورى 11) maʹnâsı ne idügün bilmedim tâ ki iki aʹrâbî husûmet ederek geldikte biri eyitti: أَنَا فَطَرْتُهَا yaʹnî “Onu ibtidâ ben ettim, gayrı etmedi” dedi. Ve

فَطْرٌ [faṯr] Nâkayı baş parmağıyla ve şehâdet parmağıyla sağmak. Ve

فَطْرٌ [faṯr] Hamur kemâlin bulmağa tevakkuf etmemek; tekûlu: فَطَرْتُ الْعَجِينَ أَفْطُرُه فَطْرًا إِذَا أَعْجَلْتَهُ عَنْ إِدْرَاكِهِ

اَلْفِطْرَةُ [el-fiṯraṯ] (fâ’nın kesri ve ṯâ’nın sükûnuyla) İsmdir, oruç açmak maʹnâsına. Ve

فِطْرٌ [fiṯr] مُفْطِرٌ [mufṯir] maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: رَجُلٌ فِطْرٌ وَقَوْمٌ فِطْرٌ أَيْ مُفْطِرُونَ Ve bu aslında masdar olduğuna binâ΄en müfredi ve cemʹi yeksân olmuştur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı