اَلْقُبَضَةُ [el-ḵubaḋat] (ḵâf’ın zammı ve bâ’nın fethiyle) Şol kimsedir ki bir nesne ile temessük edine ve eğlenmeyip onu terk eyleyip biriyle dahi temessük edine; yukâlu: رَجُلٌ قُبَضَةٌ رُفَضَةٌ لِلَّذِي يَتَمَسَّكُ بِالشَّيْءِ ثُمَّ لَا يَلْبَثُ أَنْ يَدَعَهُ وَيَرْفُضَهُ Ve
قُبَضَةٌ [ḵubaḋat] Şol çobana derler ki koyunu gütmede takabbuz üzere olup yayındırmaya.
اَلْقَبْضُ [el-ḵabḋ] (ḵâf’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Almak, ahz maʹnâsına. Ve
قَبْضٌ [ḵabḋ] Bir nesneyi devşirmeğe de derler; بَسْطٌ [basṯ]ın mukâbilidir. Ve
قَبْضٌ [ḵabḋ] ve
قَبْضَةٌ [ḵabḋat] Mülke dahi derler; yukâlu: صَارَ الشَّيْءُ فِي قَبْضِكَ وَقَبْضَتِكَ أَيْ فِي مُلْكِكَ Ve
قَبْضٌ [ḵabḋ] Sürʹat etmeğe de derler. Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ﴾ (الملك 19)
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı