اَلْقَبَلَةُ [el-ḵabelet] (fetehâtla) Ağırşağa denir ki zikr olundu. Ve جُشَارٌ [cuşâr] maʹnâsınadır ki sadra ʹârız olan huşûnete denir. Şârih der ki gerçi nüshalarda جُشَارٌ ʹunvânıyla mersûmdur, lâkin galattır, savâb olan خُبَّازٌ [ḣubbâz] olmaktır ki ebegümeci dedikleri nebâttır. Ve Ebû Bekr Muḩammed b. ʹÖmer ve Ebû Yaʹḵûb el-Ḵabeliyyân muhaddislerdir. Şârihin beyânına göre bu kabâ΄ile mensûb demektir, niteki Sîbeveyhi kabâ΄ile nisbetinde قَبَلِيٌّ [ḵabeliyy] olmağı tansîs eyledi: فَمِنْهُ قَوْلُهُمْ فِي رَجُلٍ مِنَ الْقَبَائِلِ، قَبَلِيٌّ وَفِي الْمَرْأَةِ قَبَلِيَّةٌ Ve
قَبَلَةُ [Ḵabelet] Derbend ki Kûhu’l-Berz’de Bâbu’l-Ebvâb olacaktır, onun kurbünde bir belde adıdır.
اَلْقِبْلَةُ [el-ḵiblet] (ḵâf’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Namâz içinde teveccüh olunan cânib. Ve
قِبْلَةٌ [ḵiblet] Mutlakan cihet maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَا لَهُ قِبْلَةٌ وَلَا دِبْرَةٌ إِذَا لَمْ يَهْتَدِ لِجِهَةِ أَمْرِهِ ve yukâlu: مَا لِكَلَامِهِ قِبْلَةٌ أَيْ جِهَةٌ وَمِنْ أَيْنَ قِبْلَتُكَ أَيْ مِنْ أَيْنَ جِهَتُكَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı