el-ešer ~ اَلْأَثَرُ

Kamus-ı Muhit - الأثر maddesi

اَلْأَثَرُ [el-ešamp;er] (hemzenin ve šamp;â-yı müsellesenin fethiyle) Bir nesnenin yerinde kalan bakiyyesine denir, meselâ tekûlu: رَأَيْتُ أَثَرَ الدَّارِ أَيْ بَقِيَّتَهَا Cemʹi آثَارٌ [âšamp;âr] ve أُثُورٌ [ušamp;ûr] gelir. Ve bu cinstir, vâhidi hâ’yladır.

اَلْأَثُرُ [el-ešamp;ur] (hemzenin fethi ve šamp;ânın zammıyla عَجُزٌ [ʹacuz] vezninde) ve

اَلْأَثِرُ [el-ešamp;ir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde ki ikisi de sıfattır) Ashâb ve rüfekâsı üzere eşyâ-ı haseneyi istîsâr yaʹnî onlardan dirîg edip hemân kendi nefsi için ihtiyâr eder olan kimseye denir. Ve bunlar إِسْتِيثَارٌ [istîšamp;âr]dan ism olan أُثْرَةٌ [ušamp;ret]ten sıfatlardır; yukâlu: رَجُلٌ أَثُرٌ وَأَثِرٌ أَيْ يَسْتَأْثِرُ عَلَى أَصْحَابِهِ يَعْنِي يَخْتَارُ لِنَفْسِهِ أَشْيَاءَ حَسَنَةً

اَلْأَثْرُ [el-ešamp;r] (أَمْرٌ [emr] vezninde; hemzenin kesriyle de lügattir) Kılıcın cevherine denir ki ʹalâmet-i cevdeti olacaktır; yukâlu: مَا أَحْسَنَ أَثْرَ السَّيْفِ أَيْ فِرِنْدَهُ Cemʹi أُثُورٌ [ušamp;ûr] gelir. Ve

أَثْرٌ [ešamp;r] ve

إِثَارَةٌ [išamp;âret] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) ve

أُثْرَةٌ [ušamp;ret] (hemzenin zammıyla) Masdar olurlar, bir adamdan bir kelâm ve hadîs nakl ve rivâyet eylemek maʹnâsına; yukâlu: أَثَرَ الْحَدِيثَ مِنْهُ أَثْرًا وَإِثَارَةً وَأُثْرَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا نَقَلَهُ وَرَوَاهُ Fi’l-asl أَثْرٌ [ešamp;r] ve إِثَارَةٌ [išamp;âret] tetebbuʹ-i إِثْرٌ [isr] maʹnâsına olmakla gûyâ ki hadîsin yâhûd muhaddisin إِثْرٌ [išamp;r]ine mütetebbiʹ olur. Ve

أَثْرٌ [ešamp;r] (أَمْرٌ [emr] vezninde) Buğur deve nâkaya çok aşmak maʹnâsına müstaʹmeldir. Bu dahi tetebbüʹ-i إِثْرٌ [išamp;r] maʹnâsındandır; yukâlu: أَثَرَ الْفَحْلُ أَثْرًا إِذَا أَكْثَرَ مِنْ ضِرَابِ النَّاقَةِ Ve bir adama ikrâm eylemek maʹnâsınadır; mekrümet maʹnâsına olan مَأْثُرَةٌ [me΄šamp;uret]-i âtiyeden me΄hûzdur; yukâlu: أَثَرَهُ إِذَا أَكْرَمَهُ

اَلْأُثْرُ [el-ušamp;r] (hemzenin zammıyla) Bedende yara onulduktan sonra yerinde kalan eser ve nişâna denir. Ve çehre-i insânîde olan âb u tâb u revnaka ıtlâk olunur; kılıcın cevherine ıtlâk ettikleri أَثْرٌ [ešamp;r] lafzından müteferriʹdir. Ve bu iki maʹnâda šamp;â’nın zammıyla da zebân-zeddir; yukâlu: مَا أَحْسَنَ أَثَرَ وَجْهِهِ أَيْ مَاؤَهُ وَرْوَنَقَهُ Ve

أُثْرٌ [ušamp;r] Bir gûne damga adıdır ki devenin tabanının iç yüzüne basılır, deve gâ΄ib oldukta izini sürüp o nişânla bulmak için.

Vankulu Lugatı - الأثر maddesi

اَلْأَثَرُ [el-ešamp;er] (fethateynle) Şol ʹalâmettir ki bir nesneden bâkî kala. Ve kılıç pâresine de derler. Ve Resûl’ün sallallâhu ʹaleyhi ve sellem sünnetine dahi أَثَرٌ [ešamp;er] derler.

اَلْأَثُرُ [el-ešamp;ur] (hemzenin fethi ve šamp;â’nın zammıyla) İbnu’s-Sikkît rivâyetinde şol kimseye derler ki akrânı üzere baʹzı ahlâk ve efʹâl-i hasene ihtiyâr kıla.

اَلْأَثْرُ [el-ešamp;r] (hemzenin fethi ve šamp;â’nın sükûnuyla) Kılıcın yüzünde olan cevher. Ve

أَثْرٌ [ešamp;r] Hadîs rivâyet etmeğe dahi derler; tekûlu: أَثَرْتُ الْحَدِيث َآثُرُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا ذَكَرْتَهُ مِنْ غَيْرِكَ

اَلْأُثْرُ [el-ušamp;r] (hemzenin zammı ve šamp;â’nın sükûnuyla) Şol ʹalâmettir ki yara onulduktan sonra bâkî kalır. Ve gâh olur šamp;â’yı dahi mazmûm ederler عُسْرٌ [ʹusr]le عُسُرٌ [ʹusur] gibi. Ve baʹzı şiʹrde nâstan baʹzı kimse أُثُرٌ [ušamp;ur]u zammeteynle kılıç cevheri ile tefsîr etti. Ve

أُثْرٌ [ušamp;r] Kezâlik devenin tabanına demirle nişân etmektir tâ ki yavı kılındıkta maʹlûm ola.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı