el-iḩbâb ~ الإِحْبَابُ

Kamus-ı Muhit - الإحباب maddesi

الإِحْبَابُ [el-iḩbâb] (hemzenin kesriyle) Muhabbet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَحَبَّهُ إِحْبَابًا فَهُوَ مُحِبٌّ وَذَاكَ مَحْبُوبٌ عَلَى غَيْرِ قِيَاسٍ وَمُحَبٌّ بِالْفَتْحِ وَهُوَ قَلِيلٌ نَادِرٌ وَتَقُولُ أَحْبَبْتُهُ وَأَحَبْتُهُ بِحَذْفِ الْبَاءِ الثَّانِيَةِ Ve

إِحْبَابٌ [iḩbâb] Deve harûn olduğundan çöküp yürümekten imtinâ eylemek, ʹalâ-kavlin vücûduna şikestlik ʹârız olup yâhûd bir maraz u ʹillet isâbet eylemekle harekete bî-mecâl olup çöküp kalmak maʹnâsınadır, tâ ki ifâkat bulup yâhûd helâk oluncaya kadar; yukâlu: أَحَبَّ الْبَعِيرُ اِذَا بَرَكَ فَلَمْ يَثُرْ أَوْ أَصَابَهُ كَسْرٌ أَوْ مَرَضٌ فَلَمْ يَبْرَحْ مَكَانَهُ حَتَّى يَبْرَأَ أَوْ يَمُوتَ Ve

إِحْبَابٌ [iḩbâb] Hasta sağalıp ifâkat bulmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَحَبَّ فُلاَنٌ اِذَا بَرَأَ مِنْ مَرَضِهِ Ve ekin dâne tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَحَبَّ الزَّرْعُ اِذَاصَارَ ذَا حَبٍّ

Vankulu Lugatı - الإحباب maddesi

اَلْإِحْبَابُ [el-iḩbâb] (hemzenin kesriyle) Mahabbet etmek; yukâlu: أَحَبَّهُ فَهُوَ مُحَبٌّ وَحَبَّهُ يَحِبُّهُ بِالْكَسْرِ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve bu şâzzdır, zîrâ müteʹaddî olan muzâʹafta يَفْعِلُ gelmez; kesrile illâ يَفْعُلُ ona şerîk olur, zammıla. Ve

إِحْبَابٌ [iḩbâb] Deve çöküp yürümekten imtinâʹ etmeğe dahi derler. Baʹzılar eyitti: Devede إِحْبَابٌ [iḩbâb] fereste harûniyyet gibidir. Baʹzılar eyitti: بَعِيرٌ مُحِبٌّ derler ve أَحَبَّ الْبَعِيرُ إِحْبَابًا derler, kaçan ki ona bir maraz erişip yâhûd bir yeri sınıp yerinden durmasa tâ sağ oluncaya dek yâhûd ölünceye dek. Ve ekin dâne tutmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَحَبَّ الزَّرْعُ وَأَلَبَّ إِذَا دَخَلَ فِيهِ الْأُكْلُ وَتَنَشَّأَ فِيهِ الْحَبُّ وَاللُّبُّ Ve أُكْلٌ [ukl] zamm-ı hemze ile yenir nesne; ve tekûlu: مَا كُنْتَ حَبِيبًا وَلَقَدْ حَبِبْتَ بِالْكَسْرِ أَيْ صِرْتَ حَبِيبًا ve kavluhum: حُبَّ بِفُلَانٍ أَيْ مَا أَحَبَّهُ إِلَيَّ يَعْنِي أَصْلُهُ التَّعَجُّبُ Baʹzılar eyitti: Bunun aslı حَبُبَ idi, bâ’nın zammıyla, baʹde’t-tahfîf idgâm olunmuştur; ve yukâlu: إِمْرَأَةٌ مُحِبَّةٌ لِزَوْجِهَا وَمُحِبٌّ لِزَوْجِهَا ve minhu kavluhum: حَبَّذَا زَيْدٌ ki bunda حَبَّ fiʹl-i mâzîdir, tasarruf olunmaz. Ve aslında حَبُبَ idi ve ذَا fâʹilidir, ذَا ise ism-i mübhemdir, esmâ-i işâretten. Bunun mecmûʹu şey-i vâhid gibi kılınıp ism-i vâhid menzilesine tenzîl olunmağın mâ-baʹdi merfûʹ oldu. Pes حَبَّذَا nın mahalli ibtidâ΄iyyet üzere refʹ olup زَيْدٌ onun haberi oldu. Ve زَيْد [zeyd] ذَا [žâ]dan bedel olması câ΄iz değildir, zîrâ bedel olsa حَبَّذَتِ الْمَرْأَةُ demek lâzım olurdu.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı