اَلْحَدُوثُ [el-ḩadûšamp;] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve
اَلْحَدُثُ [el-ḩadušamp;] (نَدُسٌ [nedus] vezninde) ve
اَلْحَدِثُ [el-ḩadišamp;] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْحِدْثُ [el-ḩidšamp;] (بِشْرٌ [bişr] vezninde) ve
اَلْحِدِّيثُ [el-ḩiddîšamp;] (سِكِّيتٌ [sikkît] vezninde) mübâlagalardır, kesîrü’l-hadîs olan kişiye denir.
اَلْحُدُوثُ [el-ḩudûšamp;] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve
اَلْحَدَاثَةُ [el-ḩadâšamp;et] (ḩâ’nın fethiyle) Bir nesne mukaddem yok iken sonradan peydâ olmak maʹnâsınadır ki قِدَمٌ [ḵidem]in nakîzidir; yukâlu: حَدَثَ الشَّيْءُ حُدُوثًا وَحَدَاثَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ نَقِيضُ قَدُمَ Ve işbu حَدَثَ fiʹli eğer قَدُمَ fiʹline ki dâl’ın zammıyladır, mukârinen zikr olunursa, itbâʹan dâl’ı mazmûm olur ki müşâkele bâbındandır; tekûlu: أَخَذَنِي مَا قَدُمَ وَحَدُثَ Ve münferiden zikr olundukta asl harekesine yaʹnî fethaya redd olunmak vâcibdir. Mütercim der ki Ḩarîrî Durre’de bu vech üzere beyân eyledikten sonra demiştir ki beyne’l-ʹArab izdivâca riʹâyet için baʹzı mebânî-i elfâzı tagyîr edip ve ʹinde’l-infirâd yine usûllerine redd eylemek istiʹmâlâttandır. Ve bunlar semâʹa mevkûftur ki ʹinde’l-baʹz be-şart hakîkat olmuş olur. Ez-cümle غَدَاةٌ [ġadât] kelimesi dahi bu bâbdandır ki cemʹi غَدَوَاتٌ [ġadevât]tır, عَشَايَا [ʹaşâyâ] lafzına mukârin olursa, غَدَايَا وَعَشَايَا derler. Gerçi Şihâb’ın bunda makâlesi vardır, lâkin inşâ΄allâhu taʹâlâ mahallinde bast olunur. Kezâlik هَنَأَنيِ ومَرَأَنيِ kavlleri gibi ki lede’l-infirâd اَمْرَأَنيِ derler, niteki zikr olundu. Kezâlik فَعَلْتُ بِهِ مَا سَاءَهُ وَنَاءَهُ kavlleri gibi.
اَلْحُدُوثُ [el-hudûšamp;] (zammeteynle) Bir nesne yok iken sonradan vücûda gelmesi; yukâlu: حَدَثَ أَمْرٌ أَيْ وَقَعَ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve
حُدُوثٌ [ḩudûšamp;] Vukûʹ maʹnâsına da gelir; yukâlu: حَدَثَ أَيْ وَقَعَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı