el-ḩudd ~ اَلْحُدُّ

Kamus-ı Muhit - الحد maddesi

اَلْحُدُّ [el-ḩudd] (ḩâ’nın zammıyla) Bu dahi hayrdan mahrûm olana denir. Ümmehât-ı sâ΄irede مَحْدُودٌ [maḩdûd] mübâhât ve muharremâttan mahrûm yaʹnî helâl ve harâmdan bî-behre olanla müfesserdir ki murâd efkar-ı fakîr demektir; cîm’le مَجْدُودٌ [mecdûd]un zıddıdır. Ve

حُدٌّ [ḩudd] (ḩâ’nın zammıyla) مَحْدُودٌ [maḩdûd]dan ahasstır ki mübâhâttan bî-behre demektir; yukâlu: رَجُلٌ مَحْدُودٌ وَحُدٌّ أَيْ مَحْرُومٌ وَمَمْنُوعٌ عَنِ الْخَيْرِ وَرَجُلٌ مَحْدُودٌ أَيْ عَنِ الشَّرِّ

اَلْحَدُّ [el-ḩadd] (ḩâ’nın fethi ve dâl’ın teşdîdiyle) İki nesne beyninde hâciz ve hâ΄il olan şey΄e denir ki ehadühümâ âhere muhtelit ve müteʹaddî olmağa mâniʹ olur, Türkîde sınır taʹbîr olunur. Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre asl-ı mâdde menʹ maʹnâsına mevzûʹdur. Ve

حَدٌّ [ḩadd] Bir şey΄in gâyet ve müntehâsına denir, temâdîden mâniʹ olduğu için; yukâlu: هَذَا حَدُّ الْأَرْضِ أَيْ غَايَتُهَا وَمُنْتَهَاهَا Ve her şey΄in keskin olan yerine denir, kılıcın ağızı gibi ki bir tarafının müntehâsıdır; yukâlu: ضَرَبَهُ بِحَدِّ السَّيْفِ وَحِدَّتِهِ Ve bunlar tesmiye bi’l-masdardır. Ve حَدُّ الْإِنْسَانِ [ḩaddu’l-insân] adamın be΄s ve necdet ve kuvvetinden ʹibârettir ki gayrın tasallutuna mâniʹdir. Ve حَدُّ الشَّرَابِ [ḩaddu’ş-şarâb] bâdenin sevretinden ve tîzliğinden ʹibârettir, şürbe mâniʹdir; şâʹirânesi keskin şarâb gumûmu çabuk defʹ eder. Ve defʹ ve menʹ eylemek maʹnâsınadır ki maʹnâ-yı aslîdir; yukâlu: حَدَّهُ عَنْهُ حَدًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا دَفَعَهُ وَمَنَعَهُ Ve cürm ve cinâyet eden kimseye bir dahi o kabâhate kendisi muʹâvedetten ve sâ΄ir bi’l-ʹibre irtikâbdan mâniʹ olur şey΄ ile te΄dîb ve taʹzîr eylemek maʹnâsınadır ki murâd hadd-ı şerʹî vurmaktır; yukâlu: حَدَّ الْمُذْنِبَ إِذَا أَدَّبَهُ بِمَا يَمْنَعُهُ وَغَيْرَهُ عَنِ الذَّنْبِ Ve bu te΄dîb dahi حَدٌّ [ḩadd] ile müsemmâdır ki tesmiye bi’l-masdardır. Cemʹi حُدُودٌ [ḩudûd] gelir, ve minhu حُدُودُ اللهِ تَعَالَى Ve bu ism-i fâʹil maʹnâsınadır ki helâl ile harâm beynini fâsıl ve takarrüb ve taʹaddîye mâniʹ olurlar. Ve insâna ʹârız olan gazab ve bataş ve tîzlik hâletine denir ve bu maʹnâda حَدٌّ [ḩadd] ve حِدَّةٌ [ḩiddet] ki شِدَّةٌ [şiddet] veznindedir, masdar olur; tekûlu: حَدَدْتُ عَلَيْهِ حَدًّا وَحِدَّةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا غَضِبْتَ عَلَيْهِ Ve bir nesneyi âher nesneden fasl ve temyîz eylemek maʹnâsınadır ki ihtilâtı menʹ eylemektir; yukâlu: حَدَّ الشَّيْءَ عَنِ الشَّيْءِ إِذَا مَيَّزَهُ عَنْهُ Mü΄ellifin عَنِ الشَّيْءِ kavli عَنِ الشَّيْءِ الْآخَرِ takdîrinde olmakla iʹâde-i maʹrife hadşesi vârid olmaz. Ve bıçak makûlesi âleti bileğiye sürmekle yâhûd ağızını eğelemekle keskin eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَّ السِّكِّينَ حَدًّا إِذَا مَسَحَهَا بِحَجَرٍ أَوْ مِبْرَدٍ فَحَدَّتْ حِدَّةً أَيْ شَحَذَهَا فَتَشَحَّذَتْ Mü΄ennes zamîrleri سِكِّينٌ kelimesine râciʹdir ki müzekker ve mü΄ennes olur. Mü΄ellif Baṡâ΄ir’de حَدَدْتُ السِّكِّينَ أَيْ رَقَقْتُ حَدَّهُ ʹunvânıyla beyân eylemekle keskin eylemek maʹnâ-yı lâzımı olur ve bu iʹtibâr ile min haysü’l-maʹnâ keskinlikte istiʹmâl olunur diye sebt eylemiştir, حِدَّةُ بَصَرٍ [ḩiddetu baṡar] ve حِدَّةُ ذِهْنٍ [ḩiddetu žihn] gibi. Ve

حَدٌّ [ḩadd] ve

حِدَادٌ [ḩidâd] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Hatun zevci vefâtından sonra ʹiddeti hengâmında yas tutup zîb ve zîneti terk eylemek maʹnâsınadır ki nefsini ârâyişten menʹ eder; yukâlu: حَدَّتِ الْمَرْأَةُ حَدًّا وَحِدَادًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا تَرَكَتِ الزِّينَةَ لِلْعِدَّةِ أَيْ لِأَجْلِ كَوْنِهَا فِي عِدَّةِ زَوْجِهَا الْمُتَوَفَّى

Vankulu Lugatı - الحد maddesi

اَلْحَدُّ [el-ḩadd] İki nesnenin beyninde mâniʹ olan nesne. Ve mâniʹ olmağa dahi derler. Ve

حَدٌّ [ḩadd] Bir nesnenin alacasına dahi derler, şibh maʹnâsına. Ve

حَدٌّ [ḩadd] Kuvvete dahi derler, بَأْسٌ [be΄s] maʹnâsına. Ve şarâbın حَدٌّ [ḩadd]i şiddeti ve salâbetidir. Ve hiddet ve gazab ʹârız olmağa dahi derler; yukâlu: حَدَّ يَحُدُّ حَدًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

حَدٌّ [ḩadd] Bir nesnenin müntehâsı ve müntehâsın bildirmeğe dahi derler; yukâlu: حَدَدْتُ الدَّارَ أَحُدُّهَا حَدًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

حَدٌّ [ḩadd] Hadd-i şerʹî vurmağa dahi derler. Ve

حَدٌّ [ḩadd] حَدٌّ [ḩadd] dedikleri bir işi tekrâr etmeden mâniʹ olduğu içindir. Ve

حَدٌّ [ḩadd] ʹAvret zînetinden ve hınnâdan el çekmek, zevci vefât ettikten sonra; yukâlu: حَدَّتْ تَحُدُّ حِدَادًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı