ez-zurraḵ ~ اَلزُّرَّقُ

Kamus-ı Muhit - الزرق maddesi

اَلزُّرَّقُ [ez-zurraḵ] (سُكَّرٌ [sukker] vezninde) Bir cins şikârî kuş adıdır. Cemʹî زَرَارِيقُ [zerârîḵ]tir. Bu kuş ispirî doğanın curası olacaktır. Ve baʹzılar akdoğan ile beyân eylediler ki sungur dedikleridir. Ve

زُرَّقٌ [zurraḵ] At kısmının nâsiyesinde olan beyâza denir.

اَلزَّرَقُ [ez-zeraḵ] (fethateynle) ve

اَلزُّرْقَةُ [ez-zurḵat] (zây’ın zammıyla) Gök ve mâ΄î renge denir, Fârisîde kebûd denir; yukâlu: فِي عَيْنِهِ زَرَقٌ وَزُرْقَةٌ Ve

زَرَقٌ [zeraḵ] Masdar olur, bir nesne gök renkli olmak maʹnâsına; yukâlu: زَرِقَتْ عَيْنُهُ زَرَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَتْ أَزْرَقَ Ve aʹmâ olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: زَرِقَ الرَّجُلُ إِذَا عَمِيَ Ve at kısmının bukağılığından mâ-ʹadâ kolunun her yeri siğil olmak maʹnâsınadır; yukâlu: بِالْفَرَسِ زَرَقٌ أَيْ تَحْجِيلٌ دُونَ الْأَشَاعِرِ Ve yine atın ayaklarının kemiğin mecmûʹuna yayılmayarak baʹzı yerinde olarak beyâza denir; yukâlu: بِقَوَائِمِهِ زَرَقٌ أَيْ بَيَاضٌ لاَ يُطِيفُ بِالْعَظْمِ كُلِّهِ لَكِنَّهُ وَضَحٌ فِي بَعْضِهِ

اَلزُّرْقُ [ez-zurḵ] (zây’ın zammıyla) أَزْرَقُ [ezraḵ]ın cemʹidir ki zikr olundu. Ve namlulara ve temrenlere ıtlâk olunur; yukâlu: رِمَاحٌ لَهَا زُرْقٌ أَيْ نِصَالٌ Ve

زُرْقٌ [Zurḵ] Dehnâ΄ nâm mevziʹde birkaç kum yığınlarına denir.

اَلزَّرْقُ [ez-zerḵ] (غَرْقٌ [ġarḵ] vezninde) Bir kimseye mızrak atmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَرَقَهُ بِالْمِزْرَاقِ زَرْقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا رَمَاهُ بِهِ Ve kuş sağnamak ve çımkırmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: زَرَقَ الطَّائِرُ زَرْقًا إِذَا ذَرَقَ Ve nazar ederken göz devrilip ağı taşra uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: زَرَقَتْ عَيْنُهُ نَحْوِي إِذَا انْقَلَبَتْ وَظَهَرَ بَيَاضُهَا

Vankulu Lugatı - الزرق maddesi

اَلزُّرَّقُ [ez-zurraḵ] (zâ’nın zammı ve râ’nın fethi ve teşdîdiyle) Bir cins doğandır ki onunla sayd olunur. Ferrâ eyitti: Ak olan doğandır, bâzî-i ebyaz maʹnâsına.

اَلزَّرَقُ [ez-zeraḵ] (fethateynle) Gök olmak.

اَلزُّرْقُ [ez-zurḵ] (zâ’nın zammı ve râ’nın sükûnuyla) Gönderler, أَسِنَّةٌ [esinnet] maʹnâsına. Ve gönderlere زُرْقٌ [zurḵ] ıtlâk olunduğu levnde münâsebet olduğu içindir. Ve

زُرْقٌ [Zurḵ] Bilâd-ı Temîm’de Dehnâ΄ nâm mevziʹde olan kum yığınlarına dahi derler.

اَلزَّرْقُ [ez-zerḵ] (zâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Kuş necâsetin ilkâ etmek; yukâlu: زَرَقَ الطَّائِرُ يَزْرُقُ وَيَزْرِقُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا ذَرَقَ فَهُوَ بِالذَّالِ وَالزَّايِ الْمُعْجَمَتَيْنِ لُغَةٌ Ve nazar kılarken gözün beyâzı zâhir olmağa dahi derler; yukâlu: زَرَقَتْ عَيْنُهُ تَحْوَى إِذَا انْقَلَبَتْ وَظَهَرَ بَيَاضُهَا Ve

زَرْقٌ [zerḵ] Mızrak dedikleri gönder ile atmağa dahi derler. Ve

زَرْقٌ [zerḵ] Nâka pâlânın geri sürmeğe derler; yukâlu: زَرَقَتِ النَّاقَةُ الرَّحْلَ إِذَا أَخَّرَتْهُ إِلَى وَرَائِهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı