اَلزُّهُورُ [ez-zuhûr] (ظُهُورٌ [żuhûr] vezninde) Tâbân nesne yaldıramak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَرَ السِّرَاجُ وَالْقَمَرُ وَالْوَجْهُ زُهُورًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا تَلَأْلَأَ Ve âteş parıldamak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَرَتِ النَّارُ إِذَا أَضَاءَتْ Bu maʹnâdandır ki ʹArablar “Senin sebebinle ahvâlim kuvvetlenip mâl u menâl ve âmâlim neşv ü nemâ ve hayr u bereket buldu” diyecek yerde زَهَرَتْ بِكَ زِنَادِي derler, قَوِيَتْ بِكَ وَكَثُرَتْ maʹnâsına. Ve
زُهُورٌ [zuhur] Güneş bir nesneye te΄sîr ile çehresini bozmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَرَتِ الشَّمْسُ الْإِبِلَ إِذَا غَيَّرَتْهَا
اَلزُّهُورُ [ez-zuhûr] (zammeteynle) Âteş ziyâ vermek; yukâlu: زَهَرَتِ النَّارُ زُهُورًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ أَيْ أَضَاءَتْ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı