اَلصَّمْرُ [eṡ-ṡamr] (ṡâd’ın fethi ve mîm’in sükûnuyla) ve
اَلصُّمُورُ [eṡ-ṡumûr] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir adama nesne vermeyip buhl ve dirîg eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَمَرَ فُلاَنٌ صَمْرًا وَصُمُورًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا بَخِلَ وَمَنَعَ Ve yüksek akıntıdan su düz yere indikten sonra âhestece cereyân ederek sükûnet üzere olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَمَرَ الْمَاءُ إِذَا جَرَى مِنْ حُدُورٍ فِي مُسْتَوًى فَسَكَنَ وَهُوَ جَارٍ Ve
صَمْرٌ [ṡamr] Lâşe râyihâsı gibi müntin râyihaya denir. Ve tâze misk râhiyasına denir. Ve süt pek ekşimek maʹnâsınadır; yukâlu: صَمَرَ اللَّبَنُ صَمْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَارَ صَامُورَةً Ke-mâ se-yuzkeru.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı