eḋ-ḋabaʹ ~ اَلضَّبَعُ

Kamus-ı Muhit - الضبع maddesi

اَلضَّبَعُ [eḋ-ḋabaʹ] (fethateynle) ve

اَلضَّبَعَةُ [eḋ-ḋabeʹat] (hâ’yla) Nâka kısmı buğursumak ve kösnümek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبِعَتِ النَّاقَةُ ضَبَعًا وَضَبَعَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَرَادَتِ الْفَحْلَ

اَلضَّبُعُ [eḋ-ḋabuʹ] (ḋâd’ın fethi ve bâ’nın zammıyla ve sükûnuyla) Sırtlan dedikleri cânvere denir, yeleli kurt dahi denir. Ve lafz-ı mezbûr mü΄ennestir; cemʹi أَضْبُعٌ [aḋbuʹ] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] vezninde ve ضِبَاعٌ [ḋibâʹ] gelir ḋâd’ın kesriyle ve ضُبُعٌ [ḋubuʹ] gelir zammeteynle ve ضُبْعٌ [ḋubʹ] gelir ḋâd’ın zammı ve bâ’nın sükûnuyla ve مَضْبَعَةٌ [maḋbeʹat] gelir, مَشْيَخَةٌ [meşyeḣat] vezninde. Ve erkeğine ضِبْعَانٌ [ḋibʹân] denir kesr ile ve dişisine ضِبْعَانَةٌ [ḋibʹânet] denir hâ’yla ve İbn ʹAbbâd nakli üzere ضَبُعَةٌ [ḋabuʹat] dahi denir ve ضُبْعٌ [ḋubʹ] üzere cemʹlenir ḋâd’ın zammıyla. ʹAlâ-kavlin mü΄ennesinde ضَبُعَةٌ [ḋabuʹat] denmez. Cemʹinde ضَبَاعِينُ [ḋabâʹîn] denir, سِرْحَانٌ [sirḩân] ve سَرَاحِينُ [serâḩîn] gibi ve ضِبَاعٌ [ḋibâʹ] ve ضِبْعَانَاتٌ [ḋibʹânât] denir ḋâd’ların kesriyle. Ve cânver-i mezkûr kurt şeklinde bir yırtıcı cânverdir. Sol eli kısa olmakla aksak gibi yeğdirerek yürür, onun için ضَبُعٌ عَرْجَاءُ dahi derler. Ve havâssındandır ki elinde ebû cehl kavunu olan kimseden firâr eyler. Ve dişisini istishâb edene köpek kısmı ses eylemez. Ve cildi batn-ı hâmile bend olunsa iskât-ı cenîni mâniʹ ve cildinden keyl düzüp yâhûd kîleye cildini kaplayıp hubûbatı onunla ölçmek fesâd-ı mezrûʹâtı dâfiʹdir. Ve mürâresini iktihâl hiddet-i basar îrâsında mü΄essirdir; ve tekûlu’l-ʹArab: سَيْلٌ جَارُّ الضَّبُعِ أَيْ يُخْرِجُهَا مِنْ وِجَارِهَا Zîrâ vefret-i seyl ضَبُعٌ [ḋabuʹ] kısmını inlerinden izʹâc ve ihrâc eder olmakla pek ʹazîm sel suyuna öylece taʹbîr ederler. Ve pek muzlim geceye دُلْجَةُ الضَّبُعِ [dulcetu’ḋ-ḋabuʹ] ıtlâk ederler, zîrâ ضَبُعٌ [ḋabuʹ] kısmı dâ΄imâ nısf-ı leyle kadar yatmayıp deverân eder.

اَلضَّبْعُ [eḋ-ḋabʹ] (ḋâd’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Kola denir, عَضُدٌ [ʹaḋud] maʹnâsına, ʹalâ-kavlin lahmıyla bilece kolun vasatına denir yâhûd koltuğa denir yâhûd koltuk ile kolun yukarısından nısfı mâ-beynine denir; cemʹi أَضْبَاعٌ [aḋbâʹ] gelir. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Masdar olur, bir kimseye vurmak için kol uzatmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَهُ ضَبْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا مَدَّ إِلَيْهِ ضَبْعَهُ Ve bir nesneden bir kimseye hisse ifrâz eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: ضَبَعَ الْقَوْمُ الطَّرِيقَ لَنَا أَيْ جَعَلُوا لَنَا مِنْهُ قِسْمًا Mü΄ellif bunu tekrâr eylemiştir, zîrâ hasâ΄isten değildir. Ve cevr ve zulm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ فُلاَنٌ إِذَا جَارَ وَظَلَمَ Ve duʹâ için kollarını uzatıp ellerini semâya kaldırmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ عَلَى فُلاَنٍ إِذَا مَدَّ ضَبْعَيْهِ لِلدُّعَاءِ عَلَيْهِ Ve bir adama kılıçla vurmak için elini uzatmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ يَدَهُ إِلَيْهِ بِالسَّيْفِ إِذَا مَدَّهَا بِهِ Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] ve

ضُبُوعٌ [ḋubûʹ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

ضَبَعَانٌ [ḋabeʹân] (fetehâtla) Dâbbe kollarını sündürerek yürümek maʹnâsınadır ki kulaçlamak taʹbîr olunur; yukâlu: ضَبَعَتِ الْخَيْلُ وَالْإِبِلُ ضَبْعًا وَضُبُوعًا وَضَبَعَانًا إِذَا مَدَّتْ أَضْبَاعَهَا فِي سَيْرِهَا Ve davar sürʹatle yürümek, ʹalâ-kavlin kollarını oynatarak yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ الْبَعِيرُ إِذَا أَسْرَعَ أَوْ مَشَى فَحَرَّكَ ضَبْعَيْهِ Ve at seğirtirken hışıldamak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَتِ الْخَيْلُ إِذَا ضَبَحَتْ Ve düşman musâlahaya meyl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعَ الْقَوْمُ لِلصُّلْحِ إِذَا مَالُوا إِلَيْهِ Ve bir nesneyi hisse hisse bölmek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَعُوا الشَّيْءَ إِذَا أَسْهَمُوهُ Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] At kısmına mahsûs bir gûne seğirtmekten ʹibârettir ki تَقْرِيبٌ [taḵrîb]den yaʹnî nakıllamak-gûne âhestece seğirtmekten ziyâdece olur; yukâlu: يَجْرِي الْفَرَسُ ضَبْعًا أَيْ فَوْقَ التَّقْرِيبِ Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] Taşı ve toprağı siyâh olup bir mikdârca tûlânî olan tepeye ve bayıra denir. Ve bâtıl ve beyhûde maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ذَهَبَ بِهِ ضَبْعًا لَبْعًا بَاطِلاً Ve

ضَبْعٌ [Ḋabʹ] Bir mevziʹ yâhûd bir tepe ismidir. Ve

ضَبْعٌ [ḋabʹ] (ḋâd’ın harekât-ı selâsıyla) Bir adamın semtine ve zîr-i himâyesine ıtlâk olunur; kol maʹnâsından me΄hûzdur; yukâlu: هُوَ فِي ضَبْعِ فُلاَنٍ مُثَلَّثَةً أَيْ فِي كَنَفِهِ وَنَاحِيَتِهِ

Vankulu Lugatı - الضبع maddesi

اَلضَّبَعُ [eḋ-ḋabaʹ] (fethateynle) Nâkanın erkek deve talebinde ziyâde iştihâsı olmak.

اَلضَّبْعُ [eḋ-ḋabʹ] (ḋâd’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Kol, عَضُدٌ [ʹaḋud] maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı