اَلْعَدْوُ [el-ʹadv] (ʹayn’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) ve
اَلْعَدَوَانُ [el-ʹadevân] (fetehâtla) ve
اَلتَّعْدَاءُ [et-taʹdâ΄] (تَذْكَارٌ [težkâr] vezninde) ve
اَلْعَدَا [el-ʹadâ] (عَصَا [ʹaṡâ] vezninde) Seğirtmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا الرَّجُلُ يَعْدُو عَدْوًا وَعَدَوَانًا وَتَعْدَاءً وَعَدًا إِذَا أَحْضَرَ
اَلْعِدْوُ [el-ʹidv] (ʹayn’ın kesriyle) ve
اَلْعِدْوَةُ [el-ʹidvet] (ʹayn’ın kesri ve zammıyla) Bir nesnenin tûlen ve ʹarzan muvâfıkına denir; yukâlu: هَذِهِ الدَّارُ عَدَاءُ تِلْكَ الدَّارِ بِالْفَتْحِ وَعِدَاهَا بِالْكَسْرِ وَالْقَصْرِ كَمَا ذُكِرَا وَعِدْوُهَا وَعِدْوَتُهَا أَيْ طَوَارُهَا Ve
عِدْوَةٌ [ʹidvet] (ʹayn’ın kesriyle ve zammıyla) Mekân-ı mürtefiʹa denir; cemʹi عِدَاءٌ [ʹidâ΄] gelir ʹayn’ın kesriyle ve عَدَيَاتٌ [ʹadeyât] gelir fetehâtla.
اَلْعَدُوُّ [el-ʹaduvv] (ʹayn’ın fethiyle) Düşmana denir. Müfred ve cemʹi ve müzekker ve mü΄ennesi berâberdir ve baʹzen tesniye ve cemʹ ve hâ΄ ile mü΄ennes olur; cemʹi أَعْدَاءٌ [aʹdâ΄] ve cemʹü’l-cemʹi أَعَادِي [eʹâdî] gelir. Şârih der ki bunun hâlî zıddı olan صَدِيقٌ [ṡadîḵ] mâddesine makîstir, niteki mahallinde beyân olundu; yukâlu: هُوَ وَهُمْ وَهِيَ عَدُوُّهُ وَيُقَالُ هِيَ عَدُوَّتُهُ
اَلْعَدْوُ [el-ʹadv] (بَدْوٌ [bedv] vezninde) ve
اَلْعُدُوُّ [el-ʹuduvv] (غُلُوٌّ [ġuluvv] vezninde) ve
اَلْعَدَاءُ [el-ʹadâ΄] (عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] vezninde) ve
اَلْعُدْوَانُ [el-ʹudvân] (ʹayn’ın zammı ve kesriyle) ve
اَلْعُدْوَى [el-ʹudvâ] (بُشْرَى [buşrâ] vezninde) Bir adama zulm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا عَلَيْهِ عَدْوًا وَعُدُوًّا وَعَدَاءً وَعُدْوَانًا وَعُدْوَى إِذَا ظَلَمَهُ Ve
عَدَاءٌ [ʹadâ΄] (عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] vezninde) ve
عُدْوَانٌ [ʹudvân] (ʹayn’ın zammı ve fethateynle) Nesne uğurlamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا اللِّصُّ عَلَى الْقِمَاشِ عَدَاءً وَعُدْوَانًا وَعَدَوَانًا إِذَا سَرَقَهُ ve
عَدْوٌ [ʹadv] (بَدْوٌ [bedv] vezninde) ve
عُدْوَانٌ [ʹudvân] (ʹayn’ın zammıyla) Bir adamı bir nesneden sarf edip çevirmek ve geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَاهُ عَنِ الْأَمْرِ عَدْوًا وَعُدْوَانًا إِذَا صَرَفَهُ وَشَغَلَهُ Ve bir kimse üzere sıçrayıp atılmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا عَلَيْهِ إِذَا وَثَبَ Ve bir işi terk edip ondan geçmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا الْأَمْرَ وَعَنْهُ إِذَا جَاوَزَهُ وَتَرَكَهُ
اَلْعَدْوُ [el-ʹadv] (ʹayn’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Kezâlik zulmde hadden tecâvüz etmek.
اَلْعَدُوُّ [el-ʹaduvv] (ʹayn’ın fethi ve dâl’ın zammı ve vâv’ın teşdîdiyle) Düşman ki dostun mukâbilidir.
اَلْعُدُوُّ [el-ʹuduvv] (zammeteynle ve vâv’ın teşdîdiyle) Bi-maʹnâhu kezâlik; yukâlu: عَدَا عَلَيْهِ عَدْوًا وَعُدُوًّا وَعَدَاءً Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَيَسُبُّوا اللهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ﴾ (الأنعام، 108) وَقَرَأَ الْحَسَنُ “عُدُوًّا” مِثْلَ جُلُوسٍ Ve
عَدْوٌ [ʹadv] (ʹayn’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) At seğirtmeğe dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı