اَلْعَدْوَى [el-ʹadvâ] (جَدْوَى [cedvâ] vezninde) Fesâd maʹnâsınadır; yukâlu: بِهِ عَدْوَى أَيْ فَسَادٌ Ve sârî olan uyuzluk makûlesi ʹillete denir; yukâlu: لَا تُقَرِّبْهُ مِنْهُ فَإِنَّ بِهِ عَدْوَى وَهُوَ مَا يَعْدِي مِنْ جَرَبٍ أَوْ غَيْرِهِ Ve uyuzluk makûlesi ʹilletin âhere sirâyetine denir ki ismdir. Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “لَا عَدْوَى وَلَا صَفَرَ” وَهُوَ مُجَاوَرَةُ الْجَرَبِ وَغَيْرِهِ مِنْ صَاحِبِهِ إِلَى غَيْرِهِ
اَلْعَدْوُ [el-ʹadv] (بَدْوٌ [bedv] vezninde) ve
اَلْعُدُوُّ [el-ʹuduvv] (غُلُوٌّ [ġuluvv] vezninde) ve
اَلْعَدَاءُ [el-ʹadâ΄] (عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] vezninde) ve
اَلْعُدْوَانُ [el-ʹudvân] (ʹayn’ın zammı ve kesriyle) ve
اَلْعُدْوَى [el-ʹudvâ] (بُشْرَى [buşrâ] vezninde) Bir adama zulm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا عَلَيْهِ عَدْوًا وَعُدُوًّا وَعَدَاءً وَعُدْوَانًا وَعُدْوَى إِذَا ظَلَمَهُ Ve
عَدَاءٌ [ʹadâ΄] (عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] vezninde) ve
عُدْوَانٌ [ʹudvân] (ʹayn’ın zammı ve fethateynle) Nesne uğurlamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا اللِّصُّ عَلَى الْقِمَاشِ عَدَاءً وَعُدْوَانًا وَعَدَوَانًا إِذَا سَرَقَهُ ve
عَدْوٌ [ʹadv] (بَدْوٌ [bedv] vezninde) ve
عُدْوَانٌ [ʹudvân] (ʹayn’ın zammıyla) Bir adamı bir nesneden sarf edip çevirmek ve geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَاهُ عَنِ الْأَمْرِ عَدْوًا وَعُدْوَانًا إِذَا صَرَفَهُ وَشَغَلَهُ Ve bir kimse üzere sıçrayıp atılmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا عَلَيْهِ إِذَا وَثَبَ Ve bir işi terk edip ondan geçmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَا الْأَمْرَ وَعَنْهُ إِذَا جَاوَزَهُ وَتَرَكَهُ
اَلْعَدْوَى [el-ʹadvâ] (ʹayn’ın fethi ve dâl’ın sükûnu ve elifin kasrıyla) Vâli olan kimseyi taleb etmek, hasmından intikâm almak için. Ve
عَدْوَى [ʹadvâ] Muʹâvenet maʹnâsına dahi gelir. Ve
عَدْوَى [ʹadvâ] Sirâyet eden marazın sirâyetine dahi derler, gerek gicik marazı olsun gerek gayrı olsun. Ve fi’l-hadîsi: “لَا عَدْوَى” أَيْ لَا يُعْدِي شَيْءٌ شَيْئًا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı