el-ʹužer ~ اَلْعُذَرُ

Kamus-ı Muhit - العذر maddesi

اَلْعُذْرُ [el-ʹužr] (ʹayn’ın zammı ve žâl-ı muʹcemenin sükûnuyla) İsmdir, maʹrûftur yaʹnî bahâneye denir ki bir emrin icrâsını terk eylemeğe sebeb ve vesîle olandır; cemʹi أَعْذَارٌ [aʹžâr] gelir.

اَلْعَذْرُ [el-ʹažr] (نَذْرٌ [nežr] vezninde) ve

اَلْعُذْرُ [el-ʹužr] (ʹayn’ın zammıyla) Bunlar da bir adamın ʹuyûb ve zünûbu kesîr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَذَرَ الرَّجُلُ عَذْرًا وَعُذْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَثُرَتْ ذُنُوبُهُ وَعُيُوبُهُ ve minhu’l-hadîsu: قَدْ رُوِيَ حَتَّى يَعْذِرُوا مِنْ أَنْفُسِهِمْ بِفَتْحِ الْيَاءِ Ve çocuğu sünnet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَذَرَ الْغُلاَمَ إِذَا خَتَنَهُ Ve dâbbeye ʹizâr geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَذَرَ الْفَرَسَ عَذْرًا وَعُذْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا شَدَّ عِذَارَهُ Ve çocuğu عَاذُورٌ [ʹâžûr] yaʹnî boğaz ağrısı incitmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَذَرَ الصَّبِيَّ الْعَاذُورُ إِذَا أَصَابَهُ وَأَوْجَعَهُ فَعُذِرَ عَلَى الْمَجْهُولِ فَهُوَ مَعْذُورٌ أَيْ مُصَابٌ بِالْعَاذُورِ

Vankulu Lugatı - العذر maddesi

اَلْعُذَرُ [el-ʹužer] (ʹayn’ın zammı ve žâl’ın fethiyle) Cemʹi. Ve Aṡmaʹî eyitti: عُذْرَةٌ [ʹužret] bir bölük saça derler. Ve

عُذْرَةُ [ʹUžret] Yemen’de bir kabîle adıdır. Ve

عُذْرَةٌ [ʹUžret] Şol ufak yıldızlardır ki kehkeşânın evâhirinde olur ki o beş yıldızdır. Ve

عُذْرَةٌ [ʹužret] Bekârete dahi derler.

اَلْعُذْرُ [el-ʹužr] (ʹayn’ın zammı ve žâl’ın sükûnuyla) ve

اَلْعُذُرُ [el-ʹužur] (zammeteynle) Maʹzûr tutmak; yukâlu: عَذَرْتُهُ فِيمَا صَنَعَ أَعْذِرُهُ عُذْرًا وَعُذُرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve عَذِيرٌ [ʹažîr]in cemʹi dahi gelir. Ve

عَذِيرٌ [ʹažîr] Şol hâlete derler ki onunla ʹözr ve bahâne olunması murâd olur, nitekim mürûr etti.

اَلْعَذْرُ [el-ʹažr] (ʹayn’ın fethi ve žâl’ın sükûnuyla) Davara yular vurmak; yukâlu: عَذَرْتُ الْفَرَسَ بِالْعِذَارِ أَعْذُرُهُ وَأَعْذِرُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا شَدَدْتَ عِذَارَهُ Ve

عَذْرٌ [ʹažr] Sünnet etmeğe dahi derler; yukâlu: عَذَرَ الْغُلَامَ إِذَا خَتَنَهُ Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: Oğlanda ve kızda istiʹmâl olunur; yukâlu: عَذَرْتُ الْغُلَامَ وَالْجَارِيَةَ أَعْذِرُهَا عَذْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا خَتَنْتَهُمَا Ve ammâ câriyede خَفْضٌ [ḣafḋ] istiʹmâli ekserdir, ḣâ-i muʹceme ve ḋâd-ı muʹceme ile; yukâlu: خَفَضْتُ الْجَارِيَةَ Ve

عَذْرٌ [ʹažr] Boğaz ağrısın depretmeğe dahi derler; yukâlu: عَذَرَهُ اللهُ فَعُذِرَ أَيْ هَاجَ بِهِ وَجَعُ الْخَلْقِ مِنَ الدَّمِ Ve bu عُذْرَةٌ [ʹužret]ten me΄hûzdur, ʹayn’ın zammıyla. Ve

عَذْرٌ [ʹažr] ʹAyb çok olmağa dahi derler; yukâlu: عَذَرَ فُلَانٌ أَيْ كَثُرَتْ عُيُوبُهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı