el-meriyy ~ اَلْمَرِيُّ

Kamus-ı Muhit - المري maddesi

اَلْمَرِيُّ [el-meriyy] (غَنِيٌّ [ġaniyy] vezninde) Pek sütlü nâkaya denir, ʹalâ-kavlin şol nâkaya denir ki yavrusuz kalmakla sütü memesini sığamakla gelir ola; yukâlu: نَاقَةٌ مَرِيٌّ أَيْ غَزِيرَةُ اللَّبَنِ أَوْ لَا وَلَدَ لَهَا فَهِيَ تَدُرُّ بِالْمَرْيِ عَلَى يَدِ الْحَالِبِ

اَلْمُرِّيُّ [el-murriyy] (دُرِّىٌ [durriy] vezninde) كَامَخٌ [kâmaḣ] dedikleri idâma yaʹnî katığa şebîh bir türlü katık adıdır. كَامَخٌ [kâmaḣ] turşu taʹbîr olunan katık olacaktır. Selefte pek tatsız yaparlar idi, giderek gûnâgûn ve latîf yapılır olmakla mutlakan turşu ve salata ve cacık makûlesine ıtlâk olundu. Ve

مُرِّيٌّ [murriyy] Kezâlik bir türlü katıktır, gûyâ ki merârete mensûbdur; Fârisîde âb-kâme derler, sirke ve سَذَابٌ [sežâb] ve tuz ve biber ile tertîb ederler. Ve müfredât-ı tıbbiyyede مُرِّيٌّ [murriyy] beyne’l-etıbbâ΄ devâ-yı maʹrûf olmak üzere mersûmdur, yaʹnî bir maʹrûf devânın mâyesidir ve baʹzı turşulara da mâye olur. Sanʹatı arpa yâ buğday unu ıssı su ile tuzsuz hamur olunup incir varakına sarıldıktan sonra bir zarfta müteʹaffin olup kuruyunca sâyede hıfz ederler.

اَلْمَرْيُ [el-mery] (جَرْيٌ [cery] vezninde) Süt vermek için nâkanın memesini sığamak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَى النَّاقَةَ مَرْيًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا مَسَحَ ضَرْعَهَا لِتَدِرَّ Ve bir nesneyi hârice çıkartmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَى الشَّيْءَ إِذَا اسْتَخْرَجَهُ Ve bir adamın hakkını inkâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَى حَقَّهُ إِذَا جَحَدَهُ Ve vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَى فُلَانًا مِائَةَ سَوْطٍ إِذَا ضَرَبَهُ Ve at kısmının bir eli yâ bir ayağı kırık yâhûd aksak şeklinde yeri sürüştürmek maʹnâsınadır ki murâd üç ayağı üzere durup biriyle yeri kazıp sürüştürmektir, ekserî yem ve su vaktinde ederler; yukâlu: مَرَى الْفَرَسُ إِذَا جَعَلَ يَمْسَحُ الْأَرْضَ وَيَجُرُّهَا بِيَدِهِ أَوْ رِجْلِهِ مِنْ كَسْرٍ أَوْ ظَلَعٍ

Vankulu Lugatı - المري maddesi

اَلْمَرِيُّ [el-meriyy] (mîm’in fethi ve râ’nın kesri ve yâ’nın teşdîdiyle فَعِيلٌ [faʹîl] vezni üzere) Şol nâkadır ki sütü çoktur, Kisâ΄î rivâyeti üzere. Ve baʹzılar eyitti: مَرِيٌّ [meriyy] şol nâkadır ki memesi sığanmakla sütü gelir, Ebû Zeyd eyitti: Bu mehmûz değildir.

اَلْمُرِّيُّ [el-murriyy] (mîm’in zammı ve râ’nın kesri ve teşdîdiyle ve yâ’nın dahi teşdîdiyle) Tarhana aşı dedikleri taʹâmdır, âb-kâme maʹnâsına, acılığa meyli olduğu için, مُرِّيٌّ [murriyy] demişlerdir. Ve ʹâmme muhaffef istiʹmâl ederler.

اَلْمَرْيُ [el-mery] (mîm’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Nâkanın memesin sığamaktır, sütü çıksın diye; tekûlu: مَرَيْتُ النَّاقَةَ مَرْيًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا مَسَحْتَ ضَرْعَهَا لِتَدِرَّ Ve

مَرْيٌ [mery] Atı kamçı ile yâ gayrı nesne ile sürüp kâdir olduğu denli sürʹat ettirmektir; tekûlu: مَرَيْتُ الْفَرَسَ إِذَا اسْتَخْرَجْتَ مَا عِنْدَهُ مِنَ الْجَرْيِ بِسَوْطٍ أَوْ غَيْرِهِ Ve

مَرْيٌ [mery] At ellerin oynar gibi tahrîk etmeğe dahi derler; yukâlu: مَرَى الْفَرَسُ بِيَدَيْهِ إِذَا حَرَّكَهُمَا عَلَى الْأَرْضِ كَالْعَابِثِ Ve

مَرْيٌ [mery] Yel bulutu yağdırmağa dahi derler; yukâlu: اَلرِّيحُ تَمْرِي السَّحَابَ أَيْ تَسْتَدِرُّهُ Ve bir kimsenin hakkın inkâr etmeğe dahi derler; yukâlu: مَرَاهُ حَقَّهُ إِذَا جَحَدَهُ Ve kuri΄e kavluhu taʹâlâ: ﴿أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى﴾ (النجم، 12)

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı