ṡahr ~ صَهْرٌ

Kamus-ı Muhit - صهر maddesi

اَلصَّهْرُ [eṡ-ṡahr] (قَهْرٌ [ḵahr] vezninde) Bir adama güneş pek te΄sîr edip yakmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَهَرَتْهُ الشَّمْسُ صَهْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا صَحَرَتْهُ Ve bir adam başını صُهَارَةٌ [ṡuhâret] ile yağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: صَهَرَ فُلاَنٌ رَأْسَهُ إِذَا دَهَنَهُ بِالصُّهَارَةِ Ve bir nesneyi âteşte eritmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَهَرَ الشَّيْءَ إِذَا أَذَابَهُ Ve

صَهْرٌ [ṡahr] Issı nesneye ıtlâk olunur; yukâlu: شَيْءٌ صَهْرٌ أَيْ حَارٌّ Ve çerviş ve kuyruk yağını eritip kakırdak eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَهَرَ الشَّحْمَ إِذَا أَذَابَهُ

Şârihin beyânına göre “ص،ه،ر” mâddesinde makâlât-ı ʹadîde vardır. İmâm Leyšamp; kavli üzere خَتَنٌ [ḣaten] صِهْرٌ [ṡihr]dir ki bir kavm içre mütezevvic olan kişiden ʹibârettir. Pes ebevân o adamın haten ve sıhrıdır. Ve baʹzılara göre أَخْتَانٌ [aḣtân] ehl-i beytü’r-recül ve أَصْهَارٌ [aṡhâr] ehl-i beytü’l-mer΄etten ʹibârettir. Ve ʹinde’l-baʹzi’l-ʹArab mecmûʹu أَصْهَارٌ [aṡhâr]dır. Ve Aṡmaʹî’ye göre أَحْمَاءُ [aḩmâ΄] min-kıbeli’z-zevc ve أَخْتَانٌ [aḣtân] min-kıbeli’l-mer΄et ve أَصْهَارٌ [aṡhâr] bunları câmiʹdir. Ve İmâm Ferrâ’ya göre نَسَبٌ [neseb] nikâhı helâl olmayan ve صِهْرٌ [ṡihr] nikâhı helâl olan akribâdır, benât-ı ʹamm u ḣâl gibi. Ve kâle’z-Zeccâc: حَرَّمَ اللهُ تَعَالَى مِنَ النَّسَبِ سَبْعًا فِي قَوْلِهِ تَعَالَى ﴿حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ﴾ إِلَى ﴿وَبَنَاتُ الْأُخْتِ﴾ وَمِنَ الصِّهْرِ سَبْعًا فِي قَوْلِهِ الْعَزِيزِ ﴿وَأُمَّهَاتُكُمُ اللاَّتِي أَرْضَعْنَكُمْ﴾ إِلَى ﴿وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ﴾ ﴿وَلاَ تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ آبَاؤُكُمْ﴾ Ve Ezherî bu kavli tashîh ve tasvîb eyledi. Ve Miṡbâḩ’ın beyânına göre İmâm Ḣalîl’den menkûldür ki صِهْرٌ [ṡihr] ehl-i beytü’l-mer΄eden ʹibârettir. Ve baʹzı ʹArab أَحْمَاءُ [aḩmâ΄] ve أَخْتَانٌ [aḣtân]ın mecmûʹunu صِهْرٌ [ṡihr] ʹaddederler. Ve Ezherî dedi ki صِهْرٌ [ṡihr] karâbât-ı nisâya müştemildir, gerek zevi’l-erhâm ve gerek zevâtü’l-mehârim olsun, ebeveyn ve ihve ve evlâd ve aʹmâm ve ahvâl ve ḣâlât gibi, bunlar أَصْهَارُ الزَّوْجِ [aṡhâru’z-zevc]dir; kezâlik karâbât-ı zevce müştemildir, zî-karâbeti’l-mehârim olanlarından ve bunlar أَصْهَارُ الْمَرْأَةِ [aṡhâru’l-mer΄et]tir. Ve İbnu’s-Sikkît dedi ki zevc tarafından eb ve eh ve ʹamm gibi karîbler أَحْمَاءُ [aḩmâ΄]dır ve mer΄e tarafından olanlar أَخْتَانٌ [aḣtân]dır ve sınfeyni أَصْهَارٌ [aṡhâr] cemʹ eder. Mü΄ellif dahi bu vech üzere ʹumûma zâhib olmuştur. İntehâ. Ve

صِهْرٌ [ṡihr] Kabr ve mezâra denir. Ve bir adamın kızının zevcesine denir ki dâmâd olacaktır; yukâlu: هُوَ صِهْرُهُ أَيْ زَوْجُ بِنْتِهِ Ve kız karındaşının zevcine denir ki enişte efendi olacaktır; yukâlu: هُوَ صِهْرُهُ أَيْ زَوْجُ أُخْتِهِ Kâle’ş-şârih: Kâle ʹAlî kerremallâhu vechehu:

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı