اَلْبَهْشُ [el-behş] (bâ’nın fethi ve hâ’nın sükûnuyla) Bir nesne ile şâd olmak ve ona müştâk olup sürʹat etmek; yukâlu: بَهَشَ إِلَيْهِ يَبْهَشُ بَهْشًا إِذَا ارْتَاحَ لَهُ وَخَفَّ إِلَيْهِ Ve اِرْتِيَاحٌ [irtiyâḩ] ḩâ-i mühmele ile şâd olmak. Ve
بَهْشٌ [behş] Nebâtâttan bir devânın ismidir ki tabîbler katında maʹrûftur ve ona tâze oldukça مُقْلٌ [muḵl] derler, kaçan yâbis olsa خَشْلٌ [ḣaşl] derler ḣâ΄ ve şîn-i muʹcemeteyn ile. Kaçan kavmin yüzleri siyâh olup kabîhü’l-vücûh olsalar وُجُوهُ الْبَهْشِ derler, مُقْلٌ [muḵl]a teşbîhen. Ve
أَهْلُ الْبَهْشِ [ehlu’l-behş] Ehl-i Ḩicâz’a derler . Ve hadîs-i ʹÖmer’de radıyallâhu ʹanhu vârid olmuştur bu ki Ebû Mûsâ’nın baʹzı harfi kendi lügati üzere kırâ΄at ettiğin işittikte eyitti: “إِنَّ أَبَا مُوسَى لَمْ يَكُنْ مِنْ أَهْلِ الْبَهْشِ” Yaʹnî “Ebû Mûsâ ehl-i Ḩicâz’dan olmadı.” Zîrâ بَهْشٌ [behş] مُقْلٌ [muḵl] maʹnâsınadır. Ve مُقْلٌ [muḵl] Ḩicâz’da biter, gayrı yerde bitmez.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı