اَلْحَيْضُ [el-ḩayḋ] (فَيْضٌ [feyḋ] vezninde) ve
اَلْمَحِيضُ [el-meḩîḋ] ve
اَلْمَحَاضُ [el-meḩâḋ] (mîm’lerin fethiyle) Hatunun ʹâdet vaktinde kanı akmak maʹnâsınadır ki namâzsız olmak taʹbîr olunur; yukâlu: حَاضَتِ الْمَرْأَةُ تَحِيضُ حَيْضًا وَمَحِيضًا وَمَحَاضًا إِذَا سَالَ دَمُهَا Baʹzılar vech-i mezkûr üzere ḣح،و،ضḢ mâddesi bundan me΄hûzdur dediler, ona su seyelân eylediği münâsebetiyle. Ve
مَحِيضٌ [meḩîḋ] Masdar olduğu gibi, ism dahi olur, namâzsızlığa denir; yukâlu: بَلَغَتْ سِنَّ الْمَحِيضِ Şârihin beyânına göre مَحِيضٌ [meḩîḋ] masdar ve ism-i zamân ve mekân ve dem-i hayz ismi olur.
اَلْحَيْضُ [el-ḩayḋ] (ḩâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) ve
اَلْمَحِيضُ [el-maḩîḋ] (mîm’in fethi ve ḩâ’nın kesri ve meddiyle) ʹAvret ʹözr görmek; yukâlu: حَاضَتِ الْمَرْأَةُ تَحِيضُ حَيْضًا وَمَحِيضًا Ve سَمُرَةٌ [semuret] ağacından kan gibi nesne akmağa dahi derler; yukâlu: حَاضَتِ السَّمُرَةُ حَيْضًا إِذَا سَالَ مِنْهَا شَيْءٌ كَالدَّمِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı